Bir türlü durmak bilmeyen zamlar vatandaşın belini büküyor. Zamlar geldikçe alım gücü azalıyor, alım gücü azaldıkça yaşam şartları ağırlaşıyor. Evet, zamlar durmuyor, durdurmaya da kimsenin niyeti yok.
Son haftalarda hız kesmeksizin devam eden asgari ücret görüşmeleri heyecanla izleniyor. Bu ülkede her hangi bir şeye yapılacak zam ve fiyat artışları ne yazık ki herkesi doğrudan ilgilendiriyor. Zira bir dominonun taşları gibi ard arda iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Ancak tabii ki çoğu kez de fırsatçılar boş durmuyor, bunlar en küçük kıpırdamada fazla mesai yapılıyorlar.
Dar gelirli vatandaş bunlarla baş edemezken bu kez de “yılbaşı zamları” yüzünden çıkmaza giriyor. Çok küçük bir kesim yılbaşında “Kıbrıs’a mı gitsem, Avrupa’ya mı?” derken benim garibim işçim, memurum, emeklim yılbaşı gelmeden bir çuval şeker alabilir miyim, bir teneke yağ alabilir miyim derdiyle boğuşuyor. Sonunda alamamak galip çıkıyor ve marketin kapısından boynu bükük çıkıyor.
YILBAŞINDA YENİ ZAMLAR GELECEK, FİYATLAR ARTACAK ALGISI yiyip bitiriyor hepimizi. Ama bu algı ve beklenti zam yapmayacakların aklına bile zammı getiriyor. Yani bazen de “Eşeğin aklına karpuz kabuğu” nu zorla getiriyorlar.
Bizler zamlardan yıldık, bıktık, usandık. Elbette kimse istemez durmadan gelen fiyat artışlarını, habire yapılan zamları. Ancak bazıları kızsa da ben yine gerçekleri söylemekten geri durmayacağım. Dünyadaki fiyat artışlarının yegane temeli, hükümetlerin akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz, vergi ve harçlar gibi giderlere yapılan zamların eseridir. Bizim ülkemizde ise bunlara ek olarak dövizin artması, kurların yükselmesi, faizlerin yukarıya yönelmesi gibi etkenler piyasaların allak bullak olmasına sebep olmaktadır. Yani ne zaman faizler açıklansa, yakıta zam gelse mutlaka herşey bundan nasibini almaktadır.
Elbette fiyatların artmadığı, enflasyon dediğimiz canavarın olmadığı bir ekonomi yoktur ancak bunun dizginlenmesi de idarecilerin beceriksizliği yüzünden yüksek olmaktadır. Her bütçe açığını bu sağdığımız temel maddelere yüklersek sonunda bu canavar hepimizi tehdit eder.
Önceki gün sosyal medyada gördüğüm resim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Gayri ihtiyari “ohaaa!” demişim. “2002 yılında 1 çeyrek altın 20 lira”... “2023 yılında bir adet marul 18 lira!”... NEREDEN, NEREYEEE!... Görsele de 1 çeyrek altın ve fiyatıyla 1 adet kıvırcık marulu ve fiyatını koymuşlar.
Şimdi kalkıp bazıları “kardeşim sen de çeyrek altın almayıver” diyeceklerdir. Problem yok, zaten alamıyoruz. Ancak bu hesapları ve kıyaslamaları yaparken, TÜİK’te enflasyon oranlarını tespit ederken dudak ruju, pinpon topu gibi ürünlerin artışlarını da kabul etmemek lazım değil mi?
Neyse, konumuza dönecek olursak yeni yılın gelmesi artık bir çok insanı sevindirmiyor. Elbette sadece zamlar gelecek diye de değil. Bir yılbaşı gecesinde ehlikeyif ziyafet çekmek bile imkansız hale geldi. Masayı donatacaksın, hindi keseceksin, kestaneleri pişireceksin, meyveyi dolduracaksın... Hayal artık, hayal. Zincir marketlerde kesilmiş hindinin kilo fiyatı 140-150 lira. 3 adet portakal, 5 adet mandalina 20'şerden 40 lira. Kestane zaten “aradığınız ürüne ulaşılamıyor” modunda 250'den işlem görüyor.
Onun için boşverin siz yılbaşı kutlamasını falan. Zam gelmeden yarım kilo çekirdek alın, çayı demleyin. Hadi bir de çılgınlık yapıp 2 kilo da mandalina alın. Felekten bir gece çalarak çılgınlar gibi yılbaşını kutlayın!...