Otların arasında sıralanmış, sessiz ve hareketsiz şekilde yatıyorlar. Ne kimseye zararları var, ne de yattıkları yerden başkalarının kıyılarını kazıyorlar. Evet, vefalılar da aslında. Bir lokma ekmek verdin mi, her zaman umsalar, isteseler de seni dost olarak görüyorlar artık.
Pazar gününün mahmurluğu henüz geçmemişken bu manzara çok hoşuma gitmişti. Mahalledeki sahipsiz üç köpek samki akşama kadar tarlada çalışmış gibisine yorgun düşmüşler.
Kedilere, köpeklere fırsat buldukça bir şeyler ikram etmek güzel bir duygu. Ancak her gün gelip giderken sürekli eline bakmaları da, bir şeyler beklemeleri de rahatsız etmiyor değil hani. Onları seyrederken birden son günlerde meydana gelen saldırıları aklıma geldi. Üç beş tanesinin yaşlı kadına saldırdıkları görüntüleri, bir çocuğu ısırarak yaralamalarını üç beş defa izledim. Ve birden bire onlara kızdığımı fark ettim. “Zaten bir avuç insan onları savunurken nedir bu agresif davranışlarınız” dedim, içimden. Ama sonra da sanki kendini bilmez onca insan varken hayvanlarda kendini bilmeyenler olamaz mı diye yorumladım olayları.
Sokak hayvanlarının bu saldırıları çoğunlukla korkudan yaptıklarını düşünüyorum. Bunun yanı sıra özellikle erkeklerin eşi olarak gördüğü hayvanı diğer erkeklerden kıskanması, dişiye kendini göstermesi gibi sebepler vardır diye düşündüm yine.
Aslında bunları tespit edip barınaklarda ona göre işlem yapılması gerekmektedir. Ancak bilindiği gibi bazı istisnalar haricinde oralarda da çok başarılı olunduğu söylenemez.
Sokak hayvanları konusu açık ve net iki ucu çok keskin bir bıçak. Hatta sokak deyimiyle iki ucu b... bir değnek. Bir yanda zavallı, bu soğuk günlerde bir lokma ekmeğe muhtaç hayvanlar ve hayvan hakları savunucuları, bir yanda saldırıya uğrayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar...
Çoğu kişi hayvanları sevse de sevmeyenlerin davranışları, hareketleri tarafları ikiye bölmekte, ayrıştırmak-tadır. Bir yanda savunmasız olanlara (özellikle çocuklara ve yaşlılara) saldıran insanlar, bir tarafta Allahın sessiz kulları hayvanlara saldıran, zulüm eden, yaşam hakkı tanımayan insanlar.
Ne demeli bilemiyorum!..
Çoğu yerde ve çoğu zaman sokak hayvanları konusu belediyeleri de aşmaktadır. Buna köklü bir çözüm buluna-madıkça da bu karşılıklı saldırılar devam edecektir. Bu işler şu anda herkesin bildiği ve söyleyemediği karşılıklı olarak, "üstünden atma, sorunları (!) kamyonete yükleyip uzaklaş-tırma" yöntemiyle devam etmektedir. Yani birileri alıp bunları toplu olarak başka bir yerlere götürüp bırakmakta, başka birileri de kendi bölgesindekileri sizin bölgenize atıp gitmektedirler. Böylelikle sokak hayvanları oradan oraya savrulsa da bu kısır döngü maalesef dönüp dolaşmalar arasında hala devam etmektedir. Belirttiğim gibi buna köklü bir çözüm bulunması kaçınılmaz bir gerçektir.
Bireysel yapılan çabalar hiçbir zaman köklü çözüm olmayacak, sorunlar durmaksızın devam edecektir.
Hayvan sevgisi taşıyanların hayvanlarla ilgili yaşadığı çeşitli olayları, güzel şeyleri olmuştur elbette. Bu konuda daha yeni yaşadığımız olaylar aklıma geldi. Evin çevresinde küçük olduğu belli olan köpeklerin sürekli sesleri duyulmaya başladı. Ertesi gün bir bakayım dedim, bu sesler nedir diye. Gördüm ki kenarda bir yerde anne bir köpek yatıyor. Yanında dört beş kadar yavru da habire onu emmek, karınlarını doyurmak için mücadele ediyor. Biraz izledikten sonra annenin açlıktan kaburga kemiklerinin belirginleştiğini fark ettim. Akşam üzeri gelirken bir iki ekmek alıp getirdim. Geldiğimde biraz ileride oynadıkları için yattıkları yere parçalayıp bıraktım. Tabii ki beni görünce koşarak geldiler ve karınlarını doyurdular. Ertesi gün yine ekmek getirdiğimde anneleri ortalıkta görünmüyordu. Ekmekleri küçük küçük parçalayarak yedirirken anne uzaktan havlayarak ve kızgın bir şekilde koşarak geliyordu. Ben gene de ne olur ne olmaz diye uzaklaştım. Sanırım kaçmasam baya da ısırmaya niyetliydi. Sonrada içimden kızdım; "ben sana ekmek getiriyorum, sen beni ısırmaya kalkıyorsun" diye. Ancak sonrasında anladım ki yavrularını koruma içgüdüsü açısından da son derece haklıydı. Elbette benimle birlikte başkaları da bakkaldan ekmek alarak onları beslemeye, yaşama tutun-malarına yardımcı olmaya başlamıştı.
Zamanla yavruları dağıldı gitti, anneleri tek başına bize kaldı. Şimdi sabahları adeta günaydınla, akşamları da, "bana ne getirdin?" ile karşılıyor bizleri. İnanır mısınız, vahşi görünüşlü bu çoban köpeği görünümlü iri yarı hayvan ben ko-nuşurken karşıma oturuyor ve kuyruğunu ahenkle sallayarak ön ayaklarını sanki tokalaşıp teşekkür eder gibi ellerime uzatıyor.
Hayvan işte, vefa denen özellik genlerine yerleştirilmiş sanki. Onları sevmemek, dışlamak, zulüm etmek, öldürmek mümkün mü?...