Yaşadığımız şu günlerde sık sık rastladığımız ama dile getiremediğimiz onlarca sorun var. Ben de bunları şöyle kısacık toparlayıp sizlere anımsatmak istedim. Bu problemleri genelde bilmemize rağmen ya tepki veremiyoruz ya da “adam sende” deyip, “bir benimle olur mu?” diyerek üzerinde durmadan geçiyoruz. Oysa atılacak küçük bir adım ya da ateşlenecek bir kıvılcım o sorunun çözülmesine katkı sağlayacak. Şimdi burada sorunları dile getirerek insanları isyankâr yapmak istemiyorum. Bireysel ya da toplumca uygun çözümler bulunması adına dillendiriyorum.
Yoğun olarak kafamı kurcalayan ilk konu son günlerin flaş haberleri ZAM!.. Bir üründe elbette bir maliyet fiyatı vardır. Üretici malını belli bir kâr oranıyla satmak ve kazancıyla da yaşamını idame ettirmek zorundadır. Gel gelelim ürün, üreticiden tüketiciye aldığı mesafede umulmadık aşamalardan geçiyor.
Üretici bir kuruş kazanıyorsa aracılar haddinden fazla kazanç sağlıyorlar. Öncelikle bunun önlenmesi gerekir. “Ne yapılabilir?” diye düşünürsek, bunun tek yolu denetim ve kooperatifleşmedir. Maaşlara en ufak bir artış olduğunda ilk yapılan işlem tüketim maddelerine ZAM yapmaktır. Hükümet maaşlara şöyle bir dokununca ardından tüm ürünlere, hizmetlere yağmur gibi zam yapılmaktadır.
Bu işler öyle olacağına, hiç biri yerinden oynatılmasın, ama olmuyor. Akaryakıta zam geldi mi her şeye bindiriliyor ufak ufak. Ama yakıt fiyatı düşünce de oralı olmuyorlar.
Sizlerden hiç bankaların zarar ettiğini duyan oldu mu?. (Batırılanlar hariç).. Herşeyi otomatiğe bağlamışlar. Kes babam kes. Şikayet mercii de yok. “Efendim SİSTEM!” deyip işin içinden çıkıveriyorlar. Ulaşım öyle, üretim öyle, ekmek öyle, su öyle. Hele de doğalgaz anlaşılmaz. Telefon ve haberleşme de artık sınır yok. Zira somut bir şey göremiyorsun. Ve de TÜRK insanı yaşadığı Lüks ortamda bunları görecek halde değil.
Şimdi basit birkaç örnek vermek istiyorum. Caddede var olan işyerlerinin dökümü şöyle. İlk sıra telefoncuların. Baştan sona 100 işyeri olduğunu varsayalım. Kesinlikle % 50'si telefoncu. Önemli bir sayıda BANKA (her bankanın şubesi var.) Sonra tavuk dönerciler. Bir kaç tekel bayisi ve diğer alışveriş merkezleri.. İşte size tablo. Ve adım atarken zorlandığınız kaldırımlar…
Bir de rutin işlemler var. Allah versin ufak tefek varlığınız var ise. Hele de bir otomobiliniz var ise: bakın neler oluyor. Önce “GIK” demeden ÖTV’nizi ödeyeceksiniz. Kaçış yok. Sonra arabanızın sigortasını yaptıracaksınız. Ama durun sigorta yaptırmak öyle kolay değil. Onlarca firma sizi önceden gıdıklayıp duruyor. “En iyi biziz” diye yapacağı hizmetleri sonradan yapmasa bile size allayıp ballayıp anlatıyor. Ve sıkı durun rakamlar aklınızın alamayacağı yerlere ulaşmış durumda. 500 binlik bir araç için 5.000-10.000 TL. sigorta ücreti isteniyor. Şaşarsınız.. Ki en ucuz dediğimiz rakamlar bile 3 binin altında değil. NAÇAR kalıyorsunuz. Ya yaptıracaksınız ya yaptıracaksınız. Çünkü aracınızın trafikçe kontrolü sırasında eğer sigortanız yok ise aracınız bağlanıyor. Ve araçların fenni muayeneleri. Konuyla ilgili kuruluşlar işlemi otomatiğe bağlamış. Bilmiyorum ne kadarını devlete ödüyorlar bunu açıklamamışlar ama ver babam ver. Araçların iki yılda bir yapılan muayeneleri şimdilerde bir yıla düşürülmek isteniyor. Millet iyice usanmış ama dile getiren yok. Bu işlerin yapılması elbette önemli. Doğrusunu söylemek gerekirse, yılda en çok maddi manevi kayıplarımız TRAFİK’te oluyor. Ama işlemler doğru yapılıyor mu? EGZOZ emisyon diye bir işlem var. 185 TL. civarında alıyorlar. Herkes yaptırıyor. Ama yollara bakıyorsunuz fabrika dumanını aratmayan kirlilik var. Hani emisyon yaptırılmıştı.. Anlaya mı YORUM ??.
Memlekette serbest ticaret sistemi var. Rekabet var. Ama fiyatlar ucuzlamıyor. Falan firma ucuz diyorlar araştırıyoruz. Evet fiyat ucuz gibi görünse de tüketici bir şekilde yanıltılıyor.
Gerçi pek fazla saçımız yok ama. Falan marka bir şampuan alalım dedik. Birkaç markette araştırma yaptım. En ucuz olanı aldım. Sevinerek. O da ne. Aldığımız şampuanın yıllar yılı bildiğimiz gramaj değişmiş. 700 gram diye aldık. 650 olmuş. Adamlar işi biliyorlar. Fiyatı yükseltseler dikkat çekecek, hemen ambalajı azaltıvermişler ana hatlarına dokunmadan ve biz de zokayı yutuverdik. Bir tek şampuanda değil. Aklınıza gelecek her türlü üründe artık fiyatları restore etmek yerine ambalajlarla oynuyorlar. En yoğun da çiçek yağında oluyor bu üçkağıtçılık. ARGE’ciler var ya bu argeciler. Uyanık insan bunlar. Ekmekte bile zam yaparak tepki çekmeyelim diye “ucundan kıyısından birkaç gram tırtıklayıverelim” diyorlar.
Bazı temel gıda maddeleri de ambalaja girdi. Bunlardan biri de yani son günlerin çalışması olan PEYNİR. O da ambalaja girdi güya. Hijyen açısından. Oysa aklım erdiğinden bu yana peynir yerim. Ne açığında ne kapalısında olağanüstü sorun yaşamadık. Bu soframızın en temel gıdası olan PEYNİR aslında bir damak tadı mutluluğu. Parasına bakmayın, tadı hoşunuz gitmezse yaptığınız kahvaltıdan lezzet almazsınız. Eee .. tatmadan aldığınız peynir evde umduğunuz gibi çıkmazsa.. Ne yapabileceksiniz.
Bir mağazadan krem peynir aldım. İlk kez. Kahvaltıda merakla bekliyorum. Nasıl bir tat olacak diye. Açtık, ekmeğimizin üzerine sürdük. O da ne ekşi mi ekşi. Uygunsuz bir koku. Hemen iade edelim dedik. Mağazaya götürdük. Mırın-kırın derken “tamam değiştirelim” dediler.. Dediler ama 500 gr.lık peynirden 60 gramını yemişiz. “440 gr. peynir verin” dedi yönetici görevlilere. “Olmaz” dedim. “Bana 500 gr. vermelisiniz. Ben o kadar yemeden bunun bozuk olduğunu nasıl anlayabilirim”. Hem de sizin bozuk peynirinizi yemek zorunda kaldık. Tartıştık. Diyeceğim o ki. Ambalajlı ürünlerde sorunlar daha fazla yaşanıyor aslına bakarsanız..
İnsanların bu kadar sitem ve şikayetine karşılık yetkililerden tek bir adım bile yok!. Aslında vatandaşın şikayetine bile gerek yok. Art niyetle yapılan bütün girişimlere devlet dur diyecek, o kadar.
Elbette sorunlar bunlarla sınırlı değil. Nice akla gelen ve söylenemeyenler var. İyi yaşamlar..