Ülkemizin iktidarı da muhalefeti de tam 20 yıldır yakın takipteler. Vatandaş siyaseti önceki dönemlerden daha çok konuşuyor, daha fazla ilgileniyor. Açıkçası insanlar sanki siyasetin daha yoğun içindeler gibi.
Örneğin ilçemizde partilerin yeni yönetimlerine seçilen isimlere bakıyoruz, o kişinin hayatta siyasetle uğraşacağını, bir partiye üye yazılacağını hatta hatta o partinin yönetimine girip siyasetle uğraşacağını dünyada tahmin edemezsin. İnsanların bu siyasete neden girdiğinin cevabını ise ancak kendileri verebilir.
Neyse, bu işin özel tarafıdır. Genel tarafına baktığı-mızda da konu birden bire değişiveriyor.
Bu iktidar partisi ne kadar şanslı... Aslen bunu 20 yıldır ülkeyi yönettiğinden dolayı herkes biliyor. Zira tabiri caizse tamamı birleşti, yine de indiremediler iktidardan. Burada da kimine göre iktidarın şansı, kimilerine göre de muhalefetin beceriksizliği olarak yorumlanıyor. Ben iyimser bir yaklaşımla “iktidarın şanslı” olduğu yönünde görüş bildiriyorum.
Bize göre Türkiye’de kısa sürede çok fazla seçim yaşadık. Bu seçimlerin tamamında mı şanslıydı derseniz de orası elbette muallâk!...
Şimdi gelelim muhalefete!...
Her seçimden önce zafer nidaları atan, “bu sefer tamam, kesin kazanıyoruz” diyen muhalefet geçtiğimiz 20 yılda bir özeleştiri yapmadı. Yapmaya da cesaret gösteremedi. Yani biz bu seçimi neden kaybettik, sebepleri neydi, dahası “NEDEN KAZANAMADIK” diyecekleri yere ipe un sererek başarısızlıklarını kapatmaya çalıştılar.
Buyurun en son seçimde neler yaşadığımıza hepimiz şahidiz. Beşli masaydı, altılı masaydı, masanın ayağıydı, terör örgütüyle kolkola, masadan kalktı, masaya geri oturdu derken yine karşı tarafın oyununa gelip rahat kazanabilecekleri seçimi “hediye” ettiler. Hele hele, yüzde sıfırlarla ifade edilen oy oranlarına sahip küçük partilere onlarca milletvekili hediye etmeleri siyasetin en dip göstergesidir.
Onu geçtik, bu güne geldik. O zaman kol kola, omuz omuza oldukları birbirleriyle sanki kanlı bıçaklı düşman oluverdiler. Karşılıklı atışmaları mahalledeki kavgacı çocukların ağız dalaşından beter!...
Hiç mi hiç yakışmıyor. Bu ülkeyi yönetmeye talip partilere bu tavır ve davranışları biz yakıştıramıyoruz.
Hadi o tarafını da geçtik. Muhalefette halâ bir silkelenme yok. Halâ çizgisine dönmek için, yenilenmek için, kazanmayı hedeflemek için bir çaba yok!... Herkeste aynı görüş, partinin yeni oluşuma gitmesi lazım. Yeni tüzük hazırlayarak bu ucube delege sistemini kaldırması, daha demokratik, daha çağdaş bir tüzük hazırlayarak yeni bir oluşumla ülkenin beklediği umut veren bir çizgiye yerleşmesi lazım. Ama bakıyorsunuz hep tartışma, hep kavga. Haliyle rakipler sevinçlerine davul zurna çalacaklar ama ayıp olmasın diye bıyık altından kıs kıs gülmekle yetiniyorlar.
Özellikle ana muhalefetin bu konulara daha çok eğilmesi, hazır simgesel gücün arkasına sığınmaktan vazgeçip bunu gerçek ilkeleri olarak tüzüğüne alması, iktidarı hedefleyen gerçekçi, birleştirici, çağdaş, demokratik ve ülke çıkarlarını önde tutacak bir anlayışı partilerine ve partililerine yerleştirmeleri gerekir. Adaylarını tepeden atama veya delegeyle seçtirmek yerine her teşkilata kendi adayını kendisinin seçmesi olanağını sağlaması lazımdır. Demokrasi savunuculuğu onu uygulamakla olur...
Son cümle; insanları muhalefete muhalefet yapıyor diye yargılamak yerine bu yanlışları ve eksiklikleri gidermeye çalışırsanız daha kısa yol izlemiş olursunuz...