Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

YİRMİDÖRT KASIM’IN ANIMSATTIKLARI

Ne çabuk akıp gidivermiş yıllar.. Daha dün gibi anılar. 14 yaşında iken ilimiz Uşak’a bile sınırlı gidişlerim olmasına rağmen binlerce kilometre yolları kat edip deniz üstünden İmroz’a ulaşmamın üstünden tam 57 yıl geçivermiş.. Gökçeada ATATÜRK İlköğretmen Okulu’na 1967 yılında başlamıştım. Üç yıl harika bir dönem geçirip mezun olduktan sonra nefes almadan öğretmenliğe başlayıvermiştim. Hikayemiz uzun ve güzelliklerle dolu dolu geçti. Banaz Ortaokulu’nu bitirmiştim. Öğretmenlerim benim mutlaka liseye ve oradan da üniversiteye gitmem konusunda ısrarcıydılar. Bir çok okulun müracaat formlarını bana vermediler. Nasıl oldu bilmem ama ismi hoş geldi ve farkettirmeden İmroz Öğretmen Okulu’na müracaat etmiştim... Ama gitmeyi düşünmüyor, sınavlarda kendimi denemeyi planlamıştım. Okullar açıldı ve Uşak Lisesi’ne kaydoldum. Gidiş gelişimiz sorunluydu ama velilerimiz toplanarak bir otobüs kiraladılar. Eski model Austin otobüs bizi sabah götürüp akşam getirmeye başladı. Şen şakrak bir yolculuğumuz oluyordu. Otobüs gidiş geliş 250 kuruş, öğle yemeği ise kuru pilav 150 kuruştu. Bazen Özen Pastanesi’nde çorba bazen de Kırık Minare karşısındaki lokantada öğle yemeklerimizi yemekteydik. Neredeyse bir ay gibi bir zaman geçmişti. Lise takımımızın Uşakspor ile maçı vardı. Okulca maça gitmiştik. Devre arasında bir de ne göreyim. Babam türibünde beni arıyor. Buluştuk, hiçbir şey demeden elimden tutup yola koyulduk. Babam sorulara cevap vermiyordu. Banaz’a geldik. “Baba ne oldu” dedim.. “Oğlum İmroz Öğretmen Okulu’nu kazanmışsın, seni oraya göndereceğim” dedi. Birden üstüme kaynar sular dökülmüş gibi oldum. “Baba ben lisede okumak istiyorum” dediysem de talebim kabul görmedi ve "Oğlum halimiz vaktimiz yerinde değil okumak çok pahalıya geliyor, bak devlet seni okutacak ben de göndermek zorundayım” dedi. Aldık tahta valizimizi elimize gide gide vardık Çanakkale’ye. Oradan da gemiyle İmroz’a ulaştık gecenin ikisinde. Ama liman yoktu. Gemiye yanaşan küçük tekneler bizi karaya taşıdı. Ve karanlık bir gecede ulaştık yeni okulumuza.  Günler, haftalar, aylar ve yıllar yıldırım gibi akıp geçiverdi. Artık öğretmen olmuştum. Atama bekliyorduk. “Tayin için üç il ismi yazın” dediler. Ben sadece yatılı  bölge okulu yazmıştım. Müdürümüz bunu görmüş ve beni çağırdı. “Bu ne?” dedi.. Ben de “istiyorum” dedim.. “Sen bölge okulu gördün mü?” dedi.. “Görmedim ama istiyorum” dedim.. “Yapamazsın!”. Değiştirdik ve tercihimizi yaptık. İlk tayinim Uşak’a çıktı. Ve Eşme’nin Karaahmetli Köyü Araplar Mahallesi’nde öğretmenlik görevine başladım. Tek öğretmenli ve beş sınıflı bir okuldaydım. İlk günler bocaladım. Komşu köylerdeki öğretmenlerden yardım alarak eksiklerimiz tamamlayıp çocuklarımızı okutmaya öğretmeye ve eğitmeye başlamış oldum. Zor ama gayet güzel olan bu görevi neredeyse otuz yıla kadar sürdürüverdim. Sonraki yıllar iki kez sürgün yaşamım oldu. Ne hikmetse ilk sürgünüm Çorum’du. Sonra geri geldim, bu kez yine Çorum’a sürüldüm. “Kader” deyip oralarda da görevimizi en iyi şekliyle yapmaya gayret gösterdim. Bu yıllar içinde unutulmaz anılar biriktirdim. Çok güzel insanlarla karşılaştım. Öğrencilerimle mutlu bir birlikteliğimiz oldu. Güldük, ağladık, zorlandık ama meslek aşkımızı asla alta düşürmeden ve yediğimiz ekmeği hak edercesine çalıştım. Badana yaptım, tuvalet temizledim, soba yaktım, sınıfları süpürdüm, camları sildim ve doğrusunu söylemek gerekirse bunları hep içimden gelerek ve çocuklarımı severek yaptık. Sevenimiz oldu sevmeyenimiz oldu, tezgah kuranlar, çeşitli hakaretler yapanlar oldu. Ama bunları asla ve asla çocuklara yansıtmadım. Çünkü onlar bizim ekmeğimizdi, onlar bizim kazancımızdı. Karşılık beklemedim hiç, sadece bir gün bizi arayıp sormaları, elimizi öpmeleri bize yetiyordu. Öyle de oldu. Bir gün delikanlının biri önüme geçti. Tanımıyordum.. “Öğretmenim” dedi, “eliniz öpmek istiyorum izninizle” dedi. “Hayırdır” dedim, “ben sizi tanıyamadım”.. “Ben” dedi, “sizin öğrenciniz falanca ile evlendim. Atatürkçü bir öğrenci yetiştirdiğiniz için size teşekkür ediyorum” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Ben zaten hep böyle öğrenciler yetiştirmek için çabalamıştım. Mutlandım gururlandım. Bir kitapta şöyle yazıyordu: "öğretmenlerin evleri önünden kortejler geçmez, bandolar geçmez, onların öğrencilerinden alacakları küçük bir el öpme onlar için büyük bir mükafattır" derdi. Bizler de öyleyiz. Bizi okutan, bizlere bu yaşamı öğreten tüm öğretmenlerimizin bizlere harcadıklarını biriktirip biz de öğrencilerimize aktarmak için yaşamımızı feda ettik.. Ki HELAL olsun, bu ülkenin çocuklarına. Bu gün 24 Kasım “Öğretmenler Günü”nü yine buruk ve yine sorunlu kutluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu dönemde eğitim daha bir berbat duruma götürülmekte. Bu gün 20 bin öğretmen atandı. Kasım’ın 24'ünde okullar neredeyse yarıya ulaşmış durumdayken. Ve öğretmenler, okullar, öğrenciler baştan ayağa sorunlar yumağı. İsterim ki eğitim “gerçekten milli olsun”. İsterim ki eğitim çağdaş olsun, isterim ki eğitim ülkemizi kalkındıracak boyutlara ulaşsın. Umutsuz değilim ama mutsuzum. Yine de bu güzel günde eğitim emekçilerinin gününü kutlarım. Ebediyete göçüp gidenlere rahmetler dilerim. Büyüklerimin ellerinden öper daha güzel yarınlara ulaşmak için eğitime ÖNEM vermeyi çok ama çok, gönülden isterim.
Ekleme Tarihi: 26 Kasım 2024 - Salı

YİRMİDÖRT KASIM’IN ANIMSATTIKLARI

Ne çabuk akıp gidivermiş yıllar.. Daha dün gibi anılar. 14 yaşında iken ilimiz Uşak’a bile sınırlı gidişlerim olmasına rağmen binlerce kilometre yolları kat edip deniz üstünden İmroz’a ulaşmamın üstünden tam 57 yıl geçivermiş..
Gökçeada ATATÜRK İlköğretmen Okulu’na 1967 yılında başlamıştım. Üç yıl harika bir dönem geçirip mezun olduktan sonra nefes almadan öğretmenliğe başlayıvermiştim. Hikayemiz uzun ve güzelliklerle dolu dolu geçti.
Banaz Ortaokulu’nu bitirmiştim. Öğretmenlerim benim mutlaka liseye ve oradan da üniversiteye gitmem konusunda ısrarcıydılar. Bir çok okulun müracaat formlarını bana vermediler. Nasıl oldu bilmem ama ismi hoş geldi ve farkettirmeden İmroz Öğretmen Okulu’na müracaat etmiştim...
Ama gitmeyi düşünmüyor, sınavlarda kendimi denemeyi planlamıştım.
Okullar açıldı ve Uşak Lisesi’ne kaydoldum. Gidiş gelişimiz sorunluydu ama velilerimiz toplanarak bir otobüs kiraladılar. Eski model Austin otobüs bizi sabah götürüp akşam getirmeye başladı. Şen şakrak bir yolculuğumuz oluyordu. Otobüs gidiş geliş 250 kuruş, öğle yemeği ise kuru pilav 150 kuruştu. Bazen Özen Pastanesi’nde çorba bazen de Kırık Minare karşısındaki lokantada öğle yemeklerimizi yemekteydik. Neredeyse bir ay gibi bir zaman geçmişti. Lise takımımızın Uşakspor ile maçı vardı. Okulca maça gitmiştik. Devre arasında bir de ne göreyim. Babam türibünde beni arıyor. Buluştuk, hiçbir şey demeden elimden tutup yola koyulduk. Babam sorulara cevap vermiyordu. Banaz’a geldik. “Baba ne oldu” dedim.. “Oğlum İmroz Öğretmen Okulu’nu kazanmışsın, seni oraya göndereceğim” dedi. Birden üstüme kaynar sular dökülmüş gibi oldum. “Baba ben lisede okumak istiyorum” dediysem de talebim kabul görmedi ve "Oğlum halimiz vaktimiz yerinde değil okumak çok pahalıya geliyor, bak devlet seni okutacak ben de göndermek zorundayım” dedi. Aldık tahta valizimizi elimize gide gide vardık Çanakkale’ye. Oradan da gemiyle İmroz’a ulaştık gecenin ikisinde. Ama liman yoktu. Gemiye yanaşan küçük tekneler bizi karaya taşıdı. Ve karanlık bir gecede ulaştık yeni okulumuza. 
Günler, haftalar, aylar ve yıllar yıldırım gibi akıp geçiverdi. Artık öğretmen olmuştum. Atama bekliyorduk. “Tayin için üç il ismi yazın” dediler. Ben sadece yatılı  bölge okulu yazmıştım. Müdürümüz bunu görmüş ve beni çağırdı. “Bu ne?” dedi.. Ben de “istiyorum” dedim.. “Sen bölge okulu gördün mü?” dedi.. “Görmedim ama istiyorum” dedim.. “Yapamazsın!”. Değiştirdik ve tercihimizi yaptık. İlk tayinim Uşak’a çıktı. Ve Eşme’nin Karaahmetli Köyü Araplar Mahallesi’nde öğretmenlik görevine başladım. Tek öğretmenli ve beş sınıflı bir okuldaydım. İlk günler bocaladım. Komşu köylerdeki öğretmenlerden yardım alarak eksiklerimiz tamamlayıp çocuklarımızı okutmaya öğretmeye ve eğitmeye başlamış oldum.
Zor ama gayet güzel olan bu görevi neredeyse otuz yıla kadar sürdürüverdim. Sonraki yıllar iki kez sürgün yaşamım oldu. Ne hikmetse ilk sürgünüm Çorum’du. Sonra geri geldim, bu kez yine Çorum’a sürüldüm. “Kader” deyip oralarda da görevimizi en iyi şekliyle yapmaya gayret gösterdim. Bu yıllar içinde unutulmaz anılar biriktirdim. Çok güzel insanlarla karşılaştım. Öğrencilerimle mutlu bir birlikteliğimiz oldu. Güldük, ağladık, zorlandık ama meslek aşkımızı asla alta düşürmeden ve yediğimiz ekmeği hak edercesine çalıştım. Badana yaptım, tuvalet temizledim, soba yaktım, sınıfları süpürdüm, camları sildim ve doğrusunu söylemek gerekirse bunları hep içimden gelerek ve çocuklarımı severek yaptık. Sevenimiz oldu sevmeyenimiz oldu, tezgah kuranlar, çeşitli hakaretler yapanlar oldu. Ama bunları asla ve asla çocuklara yansıtmadım. Çünkü onlar bizim ekmeğimizdi, onlar bizim kazancımızdı. Karşılık beklemedim hiç, sadece bir gün bizi arayıp sormaları, elimizi öpmeleri bize yetiyordu.
Öyle de oldu. Bir gün delikanlının biri önüme geçti. Tanımıyordum.. “Öğretmenim” dedi, “eliniz öpmek istiyorum izninizle” dedi. “Hayırdır” dedim, “ben sizi tanıyamadım”.. “Ben” dedi, “sizin öğrenciniz falanca ile evlendim. Atatürkçü bir öğrenci yetiştirdiğiniz için size teşekkür ediyorum” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Ben zaten hep böyle öğrenciler yetiştirmek için çabalamıştım. Mutlandım gururlandım.
Bir kitapta şöyle yazıyordu: "öğretmenlerin evleri önünden kortejler geçmez, bandolar geçmez, onların öğrencilerinden alacakları küçük bir el öpme onlar için büyük bir mükafattır" derdi. Bizler de öyleyiz. Bizi okutan, bizlere bu yaşamı öğreten tüm öğretmenlerimizin bizlere harcadıklarını biriktirip biz de öğrencilerimize aktarmak için yaşamımızı feda ettik.. Ki HELAL olsun, bu ülkenin çocuklarına.
Bu gün 24 Kasım “Öğretmenler Günü”nü yine buruk ve yine sorunlu kutluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu dönemde eğitim daha bir berbat duruma götürülmekte. Bu gün 20 bin öğretmen atandı. Kasım’ın 24'ünde okullar neredeyse yarıya ulaşmış durumdayken. Ve öğretmenler, okullar, öğrenciler baştan ayağa sorunlar yumağı. İsterim ki eğitim “gerçekten milli olsun”. İsterim ki eğitim çağdaş olsun, isterim ki eğitim ülkemizi kalkındıracak boyutlara ulaşsın. Umutsuz değilim ama mutsuzum.
Yine de bu güzel günde eğitim emekçilerinin gününü kutlarım. Ebediyete göçüp gidenlere rahmetler dilerim. Büyüklerimin ellerinden öper daha güzel yarınlara ulaşmak için eğitime ÖNEM vermeyi çok ama çok, gönülden isterim.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.