A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

YAĞMUR DUASI

Bugün kafalar karmakarışık. Yaşanan olaylara bir mana çıkarmak o kadar zor ama aslında çokta kolay diyebilirim. Ömür boyunca hep dört mevsim yaşayıp geldik. Kış desem kış değil, bahar desem hiç değil. Nasıl bir ortamdayız inanın farkına bile varamıyorum. Bizim yaşadığımız köylerin birinde kadın kocası için üzülüyordu. “Hayrola” dedim. “Hayır hayır” ama nasıl hayır dedi. “Benim adamda iki hastalık çıktı. Biz amel deyip duruyorduk, doktor da ishal dedi”. Ben kendisine, “Teyzem üzülme ikisi de aynı” dedim... Şimdi söyleyeceğim şey geleceğimiz için aynı şeyler. Ne dersek diyelim her şey olacağına varıyor sonunda. Ha ishal ha amel. Geçmişteki yaşanmışlıklar az farkla da olsa aynen devam ediyor. Tabi bizler için yaşam önemli. Yaşamın da en önemli donelerinden biri de SU. Su olmayınca yaşam illaki tehlikeye giriyor. Yağmur yağmadıkça barajlara su dolmadıkça yaşam endişemiz artıyor.  KURAKLIK çağın en büyük belalarından birisi. Yemen çöllerinde “su...su...su” diye ayaklarını sürüyerek su arayan insanları gördükçe içime bir kasvet çöküyor. Mart, nisan, mayıs ayları yağışların bol beklendiği aylardır. Hele nisan yağmurları yaşamımıza huzur ve bereket getirir. Hep onu bekleriz. Padişah her zerresi altından bir araba yaptırmış.. Sarayın önüne çekilmiş her bakan hayranlığını ifade edermiş. Bektaşi de gelmiş izliyor. Padişah Bektaşi’ye sormuş; “Nasıl arabam. Ne eder bir değer biç” demiş.. Bektaşi de; “padişahım nisan yağmurları güzel yağarsa kıymetine paha biçilmez ama yağmazsa on para etmez” deyivermiş.. Gündemde daha önemli konular var ama onları şimdilik zamana bırakıp şu yağmur işine biz göz atmak istedim. Görevim gereği Çorum’un bir köyünde bulunmaktayım. Bugün yarın derken köye intibak ettik. İnsanlarla ilişkilerimiz gayet iyi. Tabi köy genellikle tarımla uğraşıyor. Ekerler biçerler ve yaşamaları toprağa bağlıdır. O yıl martta, nisanda, mayısta gram yağış düşmedi. Herkes tedirgin. İki kişi bir araya geldiğinde konu hep yağış. Ne edelim, nasıl yapalım soruları gündemden düşmüyor. Ve bu kadar konuşmaların sonunda yapılması gereken iş belli oldu; “Yağmur duasına çıkmak!”. Onlar konuşuyor ama ben pek vakıf değilim konulara. Çünkü hiç böyle bir aktiviteye şahit olmadım. Gerçi öncesinde duyumlarım vardı ama şekil şükül nasıldır bilmiyorum. Köylüler bir gece köy odasında toplandılar 40 -50 kişi kadar varız. Muhtar söze başladı. “Arkadaşlar biliyorsunuz gram yağış yok. Böyle giderse ekmek aş olmayacak. Bizler de düşündük ki yağmur duasına çıkalım. Bereket duası yapalım. Belki yüce mevlam bizlere bir şeyler bahşeder”.. Herkes hep bir ağızdan “yapalım” dedi. “Şöyle bir elllerinizi göreyim” dedi.. Herkes okeyledi... Yapalım derseniz ben de girişimlere başlarım. Hocalarımız gününü ayarlar, bizlerde yapılacaklarımızı planlar Allah’ın izniyle bu işi gerçekleştiririz.. Muhtar bana seslenerek, “hocam işin büyüğü sana düşecek. Al enine kağıdı kalemi neler yapacağımız şöyle bir not edelim”.. Çocuklara okuldan bolca dosya kağıdı getirttik. Başladık yazmaya.. Önce köydeki hocalar zamanı tespit etsinler. Birkaç ekip kurarak zere toplayacağız. Gurupları seçmek için önce gönüllü olanları yazalım. Başladık ekin toplayacak gurupları yazmaya. Traktörü olan üç kişiyi yazdık. Sonra aşçılar belirlendi. Köyde bu işi yapabilecek beş kadın ve daha önce aşçılık yapmış bir erkek listeye yazıldı. Muhtar ne yapacağız ne pişecek aşçılar belirlesin ve ne malzeme gidecekse bizlere yazıp versinler. Aşçılar buluştular. Çorba, et, fasulye veya nohut, pilav ve helva yapılacak. Ayran veya turşu tercihe göre hazırlanacak. EN ÖNEMLİSİ DE KEŞKEK.. Olmazsa olmazıdır böyle toplu yemeklerin. Tabii ki yağ, tuz ve ekmek durumları da planlandı. Kadınlarımız bolca ekmek yapacaklar. Harcamalar için toplanan buğdaylar şehre götürülüp satılacak ve gerekli ihtiyaç maddeleri de alınacak. Bunlar olurken de çevre köylere haber salınıp YAĞMUR DUASI (BEREKET DUASI) yapılacağı ve herkesi beklediğimizi haber edeceğiz. Hazırlıklar hummalı bir şekilde yapılmaya başlandı. Ben de işin organizatörü olarak günün belirli saatlerinde yapılanları gözlüyor, eksikleri tamamlamaya çalışıyorum. Mayıs ayının ilk cuması işlem gerçekleştirilecek. Kaç sofra kurulacak, çatal kaşıklar, tablalar evlerden nasıl toplanacak, tablalara hizmet edecek gençler planlanacak, su ibrikleri ayarlanacak, hepsini kağıtlara döküp herkesin görevini bir bir tembih edip ara sıra da denemeler yaparak hazırlanıyoruz.. Hummalı bir şekilde hazırlandık. Ve mayısın ilk cuması geldi çattı. Çevre köylerden 300 civarında misafir geldi. Sofralar kuruldu, yemekler yendi ve hep birlikte dua edildi. Ben öyle merak içindeyim ki. Yağmur yağacak mı yağmayacak mı meraktan ölüyorum. Bazı kişiler de; “Hocalar yağmurun yağacağı günü biliyorlar onun için dua ediyorlar. Yağarsa biz duayla yağdırdık diyecekler yağmazsa ne derler bilemiyorum” diyerek yorumlar yapıyorlar. Yemekten bir saat sonra hava bulandı ve öyle bir yağmur yağmaya başladı ki anlatılmaz. Yer gök su içinde, bardaktan boşalırcasına yağıyor. Saatler geçtikçe yağmur şiddetini artırıyor, neredeyse her yeri sel alacak. Bu kez hocalar toplandı. “Arkadaşlar dört genç görevlendirelim derenin başına 4000 bin çakıl toplayıp attıralım yoksa bu yağmur dinmez” dediler. Onu da yaptılar ve yağmur her nasılsa kesildi. Yağdırmak bir dert dindirmek ayrı bir dert.. Yani ister inanın ister inanmayın yaşadığım bu olay yıllar yılı belleğimden gitmedi. BEREKET olsun dedim.. Belki bu günlerde de tercih edilebilir.
Ekleme Tarihi: 25 March 2025 - Tuesday

YAĞMUR DUASI

Bugün kafalar karmakarışık. Yaşanan olaylara bir mana çıkarmak o kadar zor ama aslında çokta kolay diyebilirim. Ömür boyunca hep dört mevsim yaşayıp geldik. Kış desem kış değil, bahar desem hiç değil. Nasıl bir ortamdayız inanın farkına bile varamıyorum.
Bizim yaşadığımız köylerin birinde kadın kocası için üzülüyordu. “Hayrola” dedim. “Hayır hayır” ama nasıl hayır dedi. “Benim adamda iki hastalık çıktı. Biz amel deyip duruyorduk, doktor da ishal dedi”. Ben kendisine, “Teyzem üzülme ikisi de aynı” dedim...
Şimdi söyleyeceğim şey geleceğimiz için aynı şeyler. Ne dersek diyelim her şey olacağına varıyor sonunda. Ha ishal ha amel. Geçmişteki yaşanmışlıklar az farkla da olsa aynen devam ediyor.
Tabi bizler için yaşam önemli. Yaşamın da en önemli donelerinden biri de SU. Su olmayınca yaşam illaki tehlikeye giriyor. Yağmur yağmadıkça barajlara su dolmadıkça yaşam endişemiz artıyor. 
KURAKLIK çağın en büyük belalarından birisi. Yemen çöllerinde “su...su...su” diye ayaklarını sürüyerek su arayan insanları gördükçe içime bir kasvet çöküyor. Mart, nisan, mayıs ayları yağışların bol beklendiği aylardır. Hele nisan yağmurları yaşamımıza huzur ve bereket getirir. Hep onu bekleriz.
Padişah her zerresi altından bir araba yaptırmış.. Sarayın önüne çekilmiş her bakan hayranlığını ifade edermiş. Bektaşi de gelmiş izliyor. Padişah Bektaşi’ye sormuş; “Nasıl arabam. Ne eder bir değer biç” demiş.. Bektaşi de; “padişahım nisan yağmurları güzel yağarsa kıymetine paha biçilmez ama yağmazsa on para etmez” deyivermiş..
Gündemde daha önemli konular var ama onları şimdilik zamana bırakıp şu yağmur işine biz göz atmak istedim. Görevim gereği Çorum’un bir köyünde bulunmaktayım. Bugün yarın derken köye intibak ettik. İnsanlarla ilişkilerimiz gayet iyi. Tabi köy genellikle tarımla uğraşıyor. Ekerler biçerler ve yaşamaları toprağa bağlıdır. O yıl martta, nisanda, mayısta gram yağış düşmedi. Herkes tedirgin. İki kişi bir araya geldiğinde konu hep yağış. Ne edelim, nasıl yapalım soruları gündemden düşmüyor. Ve bu kadar konuşmaların sonunda yapılması gereken iş belli oldu; “Yağmur duasına çıkmak!”.
Onlar konuşuyor ama ben pek vakıf değilim konulara. Çünkü hiç böyle bir aktiviteye şahit olmadım. Gerçi öncesinde duyumlarım vardı ama şekil şükül nasıldır bilmiyorum. Köylüler bir gece köy odasında toplandılar 40 -50 kişi kadar varız. Muhtar söze başladı. “Arkadaşlar biliyorsunuz gram yağış yok. Böyle giderse ekmek aş olmayacak. Bizler de düşündük ki yağmur duasına çıkalım. Bereket duası yapalım. Belki yüce mevlam bizlere bir şeyler bahşeder”.. Herkes hep bir ağızdan “yapalım” dedi. “Şöyle bir elllerinizi göreyim” dedi.. Herkes okeyledi... Yapalım derseniz ben de girişimlere başlarım. Hocalarımız gününü ayarlar, bizlerde yapılacaklarımızı planlar Allah’ın izniyle bu işi gerçekleştiririz.. Muhtar bana seslenerek, “hocam işin büyüğü sana düşecek. Al enine kağıdı kalemi neler yapacağımız şöyle bir not edelim”.. Çocuklara okuldan bolca dosya kağıdı getirttik. Başladık yazmaya..
Önce köydeki hocalar zamanı tespit etsinler. Birkaç ekip kurarak zere toplayacağız. Gurupları seçmek için önce gönüllü olanları yazalım.
Başladık ekin toplayacak gurupları yazmaya. Traktörü olan üç kişiyi yazdık. Sonra aşçılar belirlendi. Köyde bu işi yapabilecek beş kadın ve daha önce aşçılık yapmış bir erkek listeye yazıldı. Muhtar ne yapacağız ne pişecek aşçılar belirlesin ve ne malzeme gidecekse bizlere yazıp versinler. Aşçılar buluştular. Çorba, et, fasulye veya nohut, pilav ve helva yapılacak. Ayran veya turşu tercihe göre hazırlanacak. EN ÖNEMLİSİ DE KEŞKEK.. Olmazsa olmazıdır böyle toplu yemeklerin.
Tabii ki yağ, tuz ve ekmek durumları da planlandı. Kadınlarımız bolca ekmek yapacaklar. Harcamalar için toplanan buğdaylar şehre götürülüp satılacak ve gerekli ihtiyaç maddeleri de alınacak. Bunlar olurken de çevre köylere haber salınıp YAĞMUR DUASI (BEREKET DUASI) yapılacağı ve herkesi beklediğimizi haber edeceğiz. Hazırlıklar hummalı bir şekilde yapılmaya başlandı. Ben de işin organizatörü olarak günün belirli saatlerinde yapılanları gözlüyor, eksikleri tamamlamaya çalışıyorum. Mayıs ayının ilk cuması işlem gerçekleştirilecek.
Kaç sofra kurulacak, çatal kaşıklar, tablalar evlerden nasıl toplanacak, tablalara hizmet edecek gençler planlanacak, su ibrikleri ayarlanacak, hepsini kağıtlara döküp herkesin görevini bir bir tembih edip ara sıra da denemeler yaparak hazırlanıyoruz..
Hummalı bir şekilde hazırlandık. Ve mayısın ilk cuması geldi çattı. Çevre köylerden 300 civarında misafir geldi. Sofralar kuruldu, yemekler yendi ve hep birlikte dua edildi. Ben öyle merak içindeyim ki. Yağmur yağacak mı yağmayacak mı meraktan ölüyorum. Bazı kişiler de; “Hocalar yağmurun yağacağı günü biliyorlar onun için dua ediyorlar. Yağarsa biz duayla yağdırdık diyecekler yağmazsa ne derler bilemiyorum” diyerek yorumlar yapıyorlar. Yemekten bir saat sonra hava bulandı ve öyle bir yağmur yağmaya başladı ki anlatılmaz. Yer gök su içinde, bardaktan boşalırcasına yağıyor. Saatler geçtikçe yağmur şiddetini artırıyor, neredeyse her yeri sel alacak. Bu kez hocalar toplandı. “Arkadaşlar dört genç görevlendirelim derenin başına 4000 bin çakıl toplayıp attıralım yoksa bu yağmur dinmez” dediler. Onu da yaptılar ve yağmur her nasılsa kesildi. Yağdırmak bir dert dindirmek ayrı bir dert..
Yani ister inanın ister inanmayın yaşadığım bu olay yıllar yılı belleğimden gitmedi. BEREKET olsun dedim.. Belki bu günlerde de tercih edilebilir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.