Ortaçağ Arap metinlerinde geçen Beni Asfer (Arapçası: Banu Asfar, Sarıoğulları) terimi, on beşinci yüzyıl Osmanlı metinlerine de geçmiştir. Bunlardan biri, Fatih'in Arapça vakfiyesidir. Bu vakfiyede Beni Asfer'in fitnelerine karşı setler yapılması istenir. (Fatih vakfiyesinden kelimenin geçtiği satırın Türkçe tercümesi: Beni Asfer denilenlerin (Frenkler) ve Deniz ve Kara Yecüc'ünün fitnelerine karşı setler halk buyursun). Yine Hüseyin isimli bir müneccime ait bir belgede, Beni Asfer askerinin yenileceğinden söz edilir (Beni Asfer cündüne ümiddir ki izmihlal müyesser ola (Topkapı Sarayı Arşivi, No. 720/2).
Yazıcıoğlu Mehmed'in 1449 tarihli Muhammediye isimli manzum eserinde de bu sözcük geçer. Demek ki, İstanbul'un fethinden önce, bu kişiler veya kabile, İslam âlimleri arasında biliniyordu.
Muhammediye'de (sıyalar kâfiri anda Beni'l-Asfer ola makhur) dizesi geçer. Hadis kitaplarında geçtiğinden dolayı Osmanlı yazarları da Beni Asfer'i yeren ifadeler kullanmışlardır. İstanbul'un (Konstantinopolis/ Kostantiniyye) lanetli bir yer olduğu düşünülüyor ve Beni Asfer'in ayaklanmasından (huruç) İstanbul'un elden çıkacağından korkuluyordu. Dolayısıyla, Beni Asfer'in kimliği, İslam ve Osmanlı âlimleri arasında merak konusu olmuş ve bu konuda çeşitli yorumlar yapılmıştır. İslam öncesi Arap şiir metinlerinde de geçen Beni Asfer'in (Türkçesi: Sarıoğulları) atalarının Rum b. Unsur b. Yakup b İshak olduğu ileri sürülmüştür ki, bunların kimliğiyle ilgili ilk yorumlar, Rumlar (Romalılar) olduğu yönündedir. Eski Araplar tarafından sarı tenlileri tanımlamak, siyah tenlilerden ayırmak için, ilk kez kullanılan bu sözcük ile Rumlar (Romalılar) ile daha sonra da İspanyol yerlilerinin kastedildiği ileri sürülür. Tarihi metinlerde Beni Asfer'in, Sarakenler, Bizanslılar ve tüm Avrupalılar olduğu da ileri sürülmüştür.
İstanbul'un Müslümanların elinden çıkmasına neden olacak bu kişilerin kimler olduğu modern hadis çalışmalarında da halâ önemini korumaktadır. Zamanımızım muhaddis ve müfessirleri, Beni Asfer'in kimliğiyle ilgili çeşitli kimliklendirmeler yapmışlardır. Bunların, Ruslar, Çinlilerle ittifak yapan Ruslar, Avrupalılarla karışmış Afrikalılar ve Avrupalılar (Frenkler) oldukları yönünde yorumlar getirilmiştir. Hatta bir muhaddis, çok daha ileri giderek, Beni Asfer'in ABD olduğunu ileri sürmüştür.
İncil'de geçen Edom'un Beni Asfer olduğuna dair de bilgiler vardır. Bu kişilerin İshakiye dervişleri olduğunu ileri süren müfessirler bile olmuştur. Sarı tenli bir grup halkın fitne ve fesadıyla, İstanbul'un İslamların elinden çıkacağı yorumu, İslam âlimlerini epeyce tedirgin ettiğini de belirtmek gerekir.
Osmanlı bürokrasisinin bu sözcüğe karşı teyakkuzda olduğunu söylemek gerekir. 1897 (1314) tarihli bir Osmanlı belgesine göre, Fas'ta Beni Asfer kabilesinin başka bir kabileye saldırdığı ve birçok ölüm vakasının olduğu rapor edilmiştir. Yahudi asıllı Macar Şarkiyatçı Ignaz Goldziher (1850-1921), Arapların Rumlara Banuü'l-Asfar dediğini belirtir. Hadis kitaplarında, Arapların Banuü'l-Asfar ile mücadeleye gireceği; Banuü'l-Asfar'ın, Konstantinopolis'i fethedeceği ifade edilir. Bununla Hristiyan prensleri, özellikle Rum prenslerinin kastedildiğini, sonradan tüm Avrupalılar olarak kabul edildiğini yazar. Kazan'da vefat eden Hristiyan şarkiyatçı Franz von Erdmann'ın (1793-1862) bu sözcükle Flavian sülalesinin (Roma imparatorluğunu MS. 69-96 yılları arasında yöneten kraliyet ailesi) kastettiğini belirtir.
Görüldüğü gibi, hem tarihte hem de şimdilerde Beni Asfer'in kimliğine dair çok farklı görüşler ileri sürülmüştür. Sanıyorum, Romalılar devrinde Müslüman Araplar ile Romalılar arasında Konstantinopolis için yapılan mücadeleler, unutulmadan Osmanlılar devrine kadar intikal etmiştir.
Bu terim, Müslüman Araplar ile Romalılar (Bizans) arasındaki mücadelenin bir hatırası gibi görünüyor.