Anadolu'da on dördüncü yüzyılın sonlarında özellikle Tokat civarında kandil günlerinde (Regaib, Kadir ve Şaban) zaviyelerde bal helvası (hulviyyü'l-asel) ile yufka (ragif) ziyafeti verme geleneğinin olduğu belgelenebiliyor.
Şeyh Nusret b. Hamza, Tokat'a bağlı Çomrak (Abdallar) köyündeki kendi zaviyesinde kandil günlerinde büyük adamlar, sıradan insanlar ve zaviye personelinin yemesi için Abdallar köyünün tamamını (ağaçları ve taşlarıyla beraber) vakfetmiştir. Bu Arapça vakfiyenin bir sureti Osmanlı Arşivinde korunmuştur ( Ali Emiri, No. 9, I. Murad devri). Cemaziyelahire 788 (Temmuz 1386) tarihli Arapça vakfiyede, Şeyh Nusret, ileri gelenlerin önde geleni, salihlerin ve halkın sığındığı kişi olarak tanımlanır. Kendisi belli ki bölgenin önemli İslami adamlarından biridir. Kendi adına yaptırdığı zaviyesinde, bu bölgeden gelen geçenlerin kandil günlerinde yemeleri için vakfettiğini beyan etmiştir. Vakfın şahitleri arasında Şeyh Ahmed b. Mehemmed, Lütfullah b. Fazlulah, Mehemmed b. Şeyh Ahmed, Mahmud b. Süleyman Şah, Abdülhayy b. Şeyh Ahmed, Mehmed b. Osman, Hacı Hasan b. Hacı Ali Bey isimli şahıslar bulunmaktadır. Osmanlılarda, kandil günlerinde helva ve yufka tüketme geleneğinin, 18. yüzyılda da mevcut olduğu anlaşılıyor.
İstanbul'da Küçükayasofya evkafında helva, yufka ve iç yağı için tahsisat ayrılmıştı (TSMA, No.1339/8). Yeniçerilere, baklava yapmaları için yufka verilirdi. Askerlerin yemesi için 1974'de, 38. Er Eğitim Alay Komutanlığı, yufka, kadayıf, yoğurt ve yumurta satın almıştı. Bilindiği gibi, Mevlevilikte, helva yapmakla görevli helvayi denilen bir görevli vardı. İstanbul'da sarayda başhelvacıbaşı (ser helva-yi-i hassa) mevcuttu. Helvahane denilen ayrı bir yer bulunurdu. Girit'te Ramazan ayında askerlere helva dağıtılırdı. Sarayda 'helva geceleri' düzenlenir, helva, Hıdırellez'de de yenirdi. 1844 tarihli bir belgeye göre Kuşadası'nda özel bir helva imal ediliyordu.