Birkaç yıldır büyük ölçüde yaşadığımız kuraklığın ardından bu günlerdeki bereketli yağışlardan dolayı oldukça sevinçliyiz. Yaklaşık bir aydır yavaş yavaş yağan yağmurlar yüzler güldürüyor, çiftçileri mutlu ediyor.
Ara ara toprakla buluşan yağmurlar ekinlere bereket serpiştiriyor. Meteorolojinin tahminlerine göre bu yağmurlar mayıs sonlarına kadar güzel bir şekilde devam edecek. Yalnız mesele şu ki; havaların bazı durumlarda sertleşmesi, don vurma gibi, dolu yağmasının çiçekleri dökmesi gibi bazı olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Bu yağmurların bereketine diyecek bir şey yok ama bizim yöremizde kuraklığın tartışmasız çözümü mevsiminde yeteri kadar özellikle kar yağmasıdır. Murat Dağı’na kar yağacak ve ağustos ayı başlarına kalacak ki kuraklık olmayacak. Yaz başına kadar tepelerde kalmayı başaran karlar yavaş yavaş eriyerek öncelikle Küçükler, Baltalı, Dümenler, Bahadır göletlerini dolduracak. Sonra da Banaz Çayı ile süzülerek akacak, Banaz Ovası'ndan geçerek Ege Denizi' ne kadar bereket götürecek.
Ancak olmuyor. Nedense her zaman istediğimiz olmuyor. Bazen yeterince yağış gerçekleşmiyor, bazen tam istediğimiz zamanlarda istenilen yağışlar gelmiyor.
Ama işin özü hem mevsimlerin ayarı bozuldu, hem doğanın. Buna da sebep para hırsı, düzensiz teknoloji, zaralı sanayileşme... Elbette hep insanlar, yani bizleriz!..
Bir kaç gün önce yine ormanlarla kaplı yakın bir komşumuzda DOĞA katliamına karşı yeni bir mücadele vardı. Buralarda maden şirketlerinin çevreye zarar verecek çalışmalarına karşı bir mücadele vardı.
Murat Dağı’nda yapılmak istenen madencilik çalışmalarından durumu iyi bilen çevreciler yöre insanını yalnız bırakmadılar. Pazartesi günü Banaz ve Uşak’taki Murat Dağı dayanışma platformları; Murat Dağı Yok Olmasın, Murat Dağı Bizimdir, Murat Dağıma Dokunma, Murat Dağı Çevre Koruma Platformu gönüllüleri 60 kişilik çevreciyle Eğrigöz Dağı’na gittiler. Köylülerin hukuksal mücadelelerine destek verdiler, katkı sağladılar. Konuyla ilgili girişimler sonucu 27 köylünün açtığı davada mahkeme köylüleri haklı buldu.
Kütahya'nın Emet ilçesine bağlı Eğrigöz Dağı'nda doğayı talan edecek maden faaliyetine karşı çevrecilerin yeni bir çabalarına şahit olduk. Oradaki ÇED toplantısına katılan çevreciler, bir süredir firmanın orman katliamı yaptığını gözleriyle görmüşler. Sayısız ağacı kesmişler, orayı, burayı kazmışlar. Yani her yerde olduğu gibi buralarda da yaşamı bitirecek girişimlerden sakınmamışlar. Bu üzücü manzarayı gözleriyle görenler hüzünlü ifadelerle anlattılar.
Neden böyle oluyor, neden hayat kaynağı derelerimizin, ağaçlarımızın, ormanlarımızın kıymetini bilemiyoruz. Neden hayatımıza kasteden bu olumsuzluklara elbirliği ile karşı duramıyoruz. Neden bu ülkeyi yönetenler cennet vatanımızı korumak için gerekli önlemleri almazlar. Çevreyi, dağları, ormanları koruyacak, buraların yok olmasını engelleyecek yasaları çıkarıp uygulamazlar. Oysa bu vatan bizim, bu topraklar hepimizin değil mi? Bu cennet ülkeyi korumak hepimizin başlıca görevi değil mi?
Bunları konuştukça ilçemizi ilimizde temsil eden bir siyasi yetkilinin sözleri aklıma geldi.
Ben kendisine Murat Dağı konusunda, "Kanada kendi ülkesinde bile siyanürle altın çıkarılmasına izin vermiyor, sizler yetkili olarak buna niye müsade ediyorsunuz" dediğimde, "para kazanacağız işte, toprağın altında durmasının kime faydası var, hiç olmazsa birilerine yarasın" demişti. Demek ki bu birilerine (!) yarıyor, demek ki rant herşeyin üstünde geliyor!
Ne kadar üzücü, topraklarımızı, ormanlarımızı, derelerimizi kendi memleketimizde kendimizden gibi görünen insanlara karşı korumak zorunda kalıyoruz. Yazık!...