Bu memlekette olabildiğince düzgün, elimizden geldiğince adil bir işi sürdürmeye çalışıyoruz. Ama nedense birileri umursamıyor, birileri takmıyor, başka birileri de iftira derecesinde suçlamalarda bulunuyor. Ancak biz arkamızda bıraktığımız 55 yılda olduğu gibi hiç kimsenin, hiçbir kuruluşun güdümüne girmeden aynı ciddiyet ve hassasiyette görevimize devam edeceğimizin bilinmesini isteriz.
Aslında bu izah ettiğim kesimin de haksız olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü ülkemizde özellikle son 30 yıldır basın ve medya kuruluşlarının korku ve menfaat kıvırtmaları yaşanıyor ki; tüm ülke medyaya aynı gözle bakar oldu. Oysa gerçekten de baskılara boyun eğmeyen, paranın satın alamadığı idealist gazeteciler de görev yapmaktadırlar.
Belirttiğim gibi, üç kuruşa satın alınabilen kesim ile, paranın geçmediği kesimi karıştırmamak gerekiyor. Karıştırıldığında ise istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalınabiliyor.
Bizler; bu anlattığım ikinci kategorideyiz. Biz böyle gördük, böyle yaşıyor, böyle yazıyoruz. Bununla da gurur duyuyoruz.
Çünkü bizlere “KALEMİNİ KIR AMA ASLA SATMA” düsturu ile bu meslek öğretildi.
Her zaman gözümün ünündedir geçmişimiz. Yakın çevremizde de çokça gördüğümüz gibi ciddiyetsiz, şaklabanlıkla, tehditle, şantajla gazetecilik yapanlarla aynı sahada görülüyoruz. Nedense de onlarla aynı kefeye konulma yanlışıyla karşılaşıyoruz. Bunun sebebi de sanırım onlar gibi olmadığımızı pek çevreye ifade edemiyoruz.
Geçmişte 18 ay alnımızın akıyla, hakkını vererek vatan için askerlik yaptık. Görev icabı yazıhanede 15 ay geçirdik. Bu süreç içerisinde akşamlar çayımızı içmek, dinlenmek ve televizyon seyretmek için büyükçe bir salonda toplanır, demlik çayımızı alır, sigaraları yakarak anın tadını çıkarırdık. Acemilik bittikten sonra bu bahsettiğin salonda bizler usta onbaşı, çavuş olarak yeni bir döneme girdik. Acemi askerler de gelince artık bir çoğumuz kendini adeta azrail gibi görür, hatta böyle gibi görünürdü.
O dönemlerde memleketten gelen acemiler de bizleri bulaşarak birer bardak çay, bir sigara içebilmek için bir araya gelirdik. Sonrasında ise mecburen çavuş ya da onbaşı olarak çay almaya giderdik. Ancak diğer acemiler eğitimde görmediği ve bağırıp çağırmadımız için bizleri takmaz, sırasını falan vermezdi. Ancak bir eğitimci onbaşı ya da çavuş geldiğinde adeta pap darısı gibi dağılır, azar yememek için önünde tören geçişi yapılacak gibi sıra verirdi.
Böyle geçti askerliğimiz. Ama ne arkamızdan bir küfür yedik, ne de orada gurbete düşmüş yanlara eziyet ve zulüm yaptık.
Geldik bu günlere, gazetecilik yıllarına. Yaşadıklarımızdan sonra aynı şekilde o günler geliyor gözümün önüne. Ortalama 40-45 yıldır hiç kimseye ne bir tek şantaj, ne bir tehdit, ne de iki paralık bir menfaat için tek bir haber yapmış değiliz. Ara sıra yorumlarla suçlamaya kalkan dangalaklara da açıkça sesleniyoruz. İftira attığın yorumu kaldıracağına gel bizim reklam amaçlı haber yaptığımızı ıspatla da seni alnından öpelim.
Söylemek istediklerimizin sonucuna gelecek olursak; lütfen karşınızdaki dürüst görev yapan kim olursa olsun sahip çıkın. Çünkü yediden yetmişe çılkı çıkmış bu düzende, menfaat için her şeyi yapabilecek onca yağcı, yalaka, satılık bireylerin karşısında dürüst, namuslu insanların değerini bilin. Akşam olduğunda vicdanınızla, sabah olup güneş doğduğunda gerçeklerle mutlaka vicdan muhasebesi yapacaksınız. Ayrıca bütün güzelliklerini bir bir yok ettiğimiz şu dünyada bir tek de yaptığımız düzgün, temiz bir eserimiz, “dürüstlük” yok olmasın!...