Dünyamız gelişiyor, güzelleşiyor, çağdaşlaşıyor diyoruz ama bir taraftan da oldukça anlaşılmaz şekilde bozuluyor. Depremler seller tsunamiler yangınlar yani doğal afetler dünyamızı ciddi biçimde tehdit ediyor. Biz de bu felaketler zincirinin içinde kısacık yaşamımızı uzatmaya rahat mutlu huzurlu yaşama mücadelesi veriyoruz. Bir kısmımız bu maçtan galip çıkmasına rağmen oldukça geniş bir kitle yenilgiyi yaşıyor ve bunun faturasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Dünya karma karışık. Savaşın olmadığı, barışın hakim olacağı bir dünyada yaşamak hayal değil hayallerin ötesinde kalıyor kanımca. Ama insanoğlu mücadeleden yılmayan bir konuma sahip olduğundan sonuna kadar direnecek ve belki de başaracak diye düşünmeden de edemiyorum
Evet “önce ekmekler bozuldu” diyor Oktay Akbal 40 yıllarda. Şimdi ise o kadar çok çeşitli güzel ve arzulanabilir ekmekler var. Bozuk değil ama ulaşılması güçleşen bir değere sahip günümüzde.
Her şey ateş pahasına döndü. Kazançlar cılız kaldı artan fiyatlar karşısında. Ülke yangın yerine döndü falan demeyeceğim. Zira bizim ülkemiz kadar doğru konuma sahip, dört mevsimi yaşayan her türlü tarım ürünü yetişen, doğal kaynakları zengin, akarsuları bol ülkeye sanırım pek rastlanamaz. Bizim insanımızı ateşleyeceksin bol bol üretecek ve sonrasında bol bol tüketeceğiz. Tek çaremiz üretimi en üst seviyede gerçekleştirmek. Yanlış yaptıklarımızı ortaya koyup onları tekrar etmemek gerekir.
Tarım ülkesi mi yoksa sanayi mi etkin olacak önce buna karar verilmeli. Bana göre her ikisi de üst düzeyde yapılırsa daha iyi olur. Bir kere mümbit arazilerimiz baştan sona değerlendirilmeli. Bu bire kırk veren topraklarımızdan alabildiğimizce almalıyız. Akarsularımızı daha etkin ve tarıma kazanç sağlayacak hale getirmeliyiz. Şöyle bir düşünün bundan kırk yıl önce hiç gölet olmayan BANAZ’ımızda şimdi oldukça çok gölet yapıldı. Yağan yağmurlar, akan dereler kontrol altına alındı. Tarla sulama ve içme suyu için kullanımlarımız arttı. Arttı ama bu kez de çiftçimiz tarlasını bıraktı şehre göçtü. Sorduğumuzda “ne yapalım ürün para etmiyor hiç olmaya bir fabrikada çalışıp nafakamızı temin ediyoruz” dediler.
Yapılacak iş öncelikle üretimi teşvik etmek. gelecekte dünyamızı açlık susuzluk kıtlık bekliyor. O halde tarım bizim sarılacak en önemli unsurumuz olmalı. Sularımızı kontrollü ve kısıtlı kullanmalı her türlü israftan kaçınmalıyız. Elimizde avucumuzda ne kadar ziraatçi varsa hepsini tarlalara, köylere, çiftliklere yönlendirmeli ve onların çiftçimizle el ele kol kola birlikte üretime katkı sağlamasını temin etmeliyiz. Hayvancılığı geliştirmeli ve çoğalmasını gerçekleştirmeliyiz. Et azaldıkça angus, ot azaldıkça saman almamalıyız. Ekilmeyen tarlaya para vermekten geri durmalıyız. Pancarı, haşhaşı ekmekten vazgeçmemeliyiz. Pamuk yeniden tarlalarımızı aklandırmalı, ayçiçeği ovaları renklendirmeli. Fındık, çay üzüm umudumuz olmaya devam etmeli. Bize avokado. mango, ananas gerekmez. Bizim elmamız, portakalımız, mandalinamız var. Dağlarımızda herkesin bulamadığı çileklerimiz armutlarımız ahlatlarımız var. Kestanemiz orman gibi.
Biz biraz reklamlara fazlaca kanıyoruz. Kandırılıyoruz. Satış çoğaltma adına yapılan reklamlar bizleri, çocuklarımızı o kadar etkiliyor ki sormayın. Geçmişte yerli malı haftalarımızda yöresel ürünler gelirdi sınıflarımıza, şimdi onlardan eser yok. Şimdi sorsak kavurgavı bilen çıkmayacak, kölle nedir dediğimizde bel bel yüzümüze bakacak bir nesil var artık. Ama her türlü krema, çikolata ya da cips çeşitleri artık dillerde ve ellerde.
Geçmişi özlüyorum doğrusu. Vitrinlerdeki 5 litrelik yağlar yok artık. Bir çok marka fiyatlardaki artışı gizlemek için dörde, üçe düşürmüşler kapasiteyi. Şampuanları ise 750'den 360'a kadar indirdiler şişelerini. Diş macunları gerçekten dişe dokunur değil cebe dokunur oldu. Aldığınızda bir kez olsun hesap yapın 50 gr. 75 gr. macunların kilogramı kaça geliyor. Hele peçeteler. Ooooo!. ateş pahası. Hem bu fiyatlar son günlerde daha da ayyuka çıktı.
Her ne kadar hükümetimiz bu pahalılıkla yani fahiş fiyatlarla mücadele edeceğini deklere etse de kim buna itibar edecek bilemiyorum. Çiftçinin ürünü tarlada bir lira markette on lira. Ama sanayi ürünlerine aldırış eden yok. Ünlü bir marketçi bizde kazanamıyoruz diye feryat ediyor. Aslında asıl feryadı biz ediyoruz. Son günlerde ana tüketim maddelerimiz elektriğe, doğalgaza ve suya yapılan zamlar inanın feleğimizi şaşırttı. Asıl onların fiyatı geri çekilmeli. Bunu yapacakta hükümetimizdir. Marketlere ulaşmadan onlara el atmalılar.
Sonuç olarak bu devirde yaşamak öyle pek kolay değil dostlar.
Yan gelip yatmak yok. Üretmek; ürettiğimiz kadar tüketmek ve hatta gelecek için de bir miktar stok yapmak artırmak zorundayız.
Kolay değil asgari ücret alıp şehirlerde yaşayabilmek.
Kolay değil ayda 2-3 bin kira vererek okumak, oturmak.
Kolay değil bunların hepsi.. Öyleyse hepsini bir düzene koymak ve ülke insanı olarak hep birlikte huzur içinde yaşamak gerek.
Ne diyelim herkese kolay gelsin.. kolaylıklar dilerim.