Bu yazıyı yazana dek bir çok acı haberle karşı karşıya geldik. Tanıdık tanımadık bir çok eşi dostu kaybettik. Sosyal medyadan her gün acı haber duymaktan emin olun gına geldi. Televizyonlardan artan sayıları duydukça içimiz bir tuhaf oldu. Üzüntümüz katlanarak çoğaldı. Şöyle geriye baktığımızda 14 Mart’ta başlayan yasaklardan büyük bir kesim ders almamış gibi görünmekteydi. Toplumun genelinde bir umursamazlık algısı vardı. “Bize bir şey olmaz, evvel Allah!” demekten kendimizi alamıyorduk. Gözlerimize inanamadık. Çenelerdeki ve hatta kollardaki maskeleri gördükçe sinirleniyor ama bir şey yapamamanın acıyla yanıp kavruluyorduk. Kimi ikaz etsek tersleniyor, “sana mı dert” cevabıyla irkiliyorduk. Ne yazık ki bu dönemi istediğimiz şekilde sonlandıramadık. Ama başarmalıyız.
BAŞARMALIYIZ.. Çünkü biz bunu hak etmiyoruz. Daha doğrusu bir sabun köpüğüne dayanamayan bu virüsü bir şekilde yok edemiyorsak biz gerçekten çok gerilerde kalmışız anlamına gelecek.
İnsanlık tarihinde her yüz yılda bir böyle büyük insan kayıpların yaşanan onlarca olay yaşanmış. O günlerin kısıtlı şartlarında bile sonunda böyle virüsleri yok edebilmişler. Onun için biz de kendimizi onlardan eksikli düşünemeyiz. Ve başarmak zorundayız diyorum.
Son günlerde can kayıpları neredeyse üç haneli rakamlara ulaşmak üzere. Hastanelerimizdeki yoğun bakım hastalarının sayısında bir hayli arttı. Yoğunluk nedeniyle hastalar gereken ilaçlar verilerek evlerinde karantinaya alınmaktalar. Yakından tanıdığım bir çok arkadaşım dostum, tanıdıklarım şu an itibariyle evlerine çekilmiş durumdalar. Doğru mu yanlış mı olduğuna ben pek karar veremem ama düşüncem tüm hastalarımızın bir an önce sağlıklarına kavuşabilmeleridir. Hastanelerde virüs tehlikesinin daha fazla olduğu dikkate alındığında evde istirahat edilerek sağlığa kavuşmak daha akılcı geliyor.
Marttan bu güne hemen hemen her hafta bu illet hastalık konusunda aklımıza ne geldiyse, yetkililerin, ilgililerin tüm uyarılarını sizlere aktarmaya çalışmış olsakta bazı kesimlerin bunları kulak ardı ettikleri, korona virüsü kaale almadıkları ve Donkişot’un yel değirmenleriyle savaşı gibi düşmanı küçük gördükleri dikkatlerimizden kaçmadı. Tekraren uyarıyoruz ki bu çağın hastalığı gerçekten öyle dikkate alınmayacak bir illet değil.
BAŞARMALIYIZ.. İnanıyoruz ve güveniyoruz ki bu illetin aşısı değerli bilim adamlarımız tarafından tez zamanda bulunacak ve insanlarımız yeniden normal yaşamlarına dönebileceklerdir. İğneden ipliğe tüm yaşam aktiviteleri bu pandemi nedeniyle zarara uğradı. Ekonomi büyük kayıplar yaşadı. İşyerleri kapandı. Fabrikalar minimum kapasiteye döndü, dükkanlar kepenk kapattı, okullar eğitime ara verdi, spor karşılaşmaları yarıda bırakıldı, daha doğrusu yaşamımız allak bullak oldu. Ve bizler bundan kurtulmak için yetkililerin uyarlarına uymayıp vakaların artmasına neden olduk. Uyardık.. İşin şakası yok diye.. Uyardık Gevşemek yok diye. Uyardık maske, mesafe, hijyen diye.. Ne diyelim uyarılar bir kulaktan girdi öteki kulaktan çıktı.. Taa ki yakınlarımızı yitirdiğimiz anda aklımız başımıza geldi.. Ne yaptık biz. Neden kurallara uymadık diye... Ancak son pişmanlık fayda etmiyor ve kaybettiklerimizi bir daha geri getiremiyoruz.
BAŞARMALIYIZ.. Bu lanet virüsü senesine kavuşturmadan yerle yeksan etmeli ve kökünü kazımalıyız. Bunu yaparken en büyük görev her zaman olduğu gibi yine 65'liklere düştü. Onlara yine EVDE KAL denildi. Oysa kurallara en çok riayet eden onlardı.. Onlar maskeleri kollarına çenelerine değil ağızlara takıyorlardı. Toplu ulaşım araçlarında sosyal mesafeyi korumaya özen gösteriyorlardı. Düğünlere cenazelere katılmıyorlardı.. Konserlere, gece kulüplerine takılmıyorlardı.. Tüm kurallara uymalarına rağmen yine piyango onlara vurdu.. 65'liklerin saat 10-16 arası haricinde sokağa çıkmaları yasaklandı. İşin doğrusu bu virüsle topyekün uygulanacak bir kısıtlama ile karşı durabilirdik.. Hele hele okullara verilen ara tatil süresinde bu uygulamayı 80 milyona uygulayıp virüsün ayaklarını yerden kesebilirdik. Ülke genelinde yapılacak bu uygulama ile virüse diz çöktürüp sonlandırabilirdik. Yetkililerimizin bunu da satır arasında düşünmelerini isterim.
BAŞARMALIYIZ... Bu süreçte elini taşın altına büyük bir fedakarlıkla koyan saygıdeğer sağlık emekçilerimize de gönülden, yürekten teşekkürler sunmak isterim. Zaman zaman onlara uygulanan şiddete ve teröre lanetler olsun. Bizim sağlığımız için kendilerine ateşe atan bu değerli insanlara karşı saygımızı ve sevgimizi sunmak yeterli olmaz diye düşünüyor, onların yaşam koşullarını ve özlük haklarını bir tık daha iyileştirmek için gayret içinde olmalı, yetkililerimiz diye düşünüyorum..
BAŞARMALIYIZ... Artık mevsim kışa dönüyor. Ve bu mevsime abone GRİP’te pusuda yatıyor. Bir çok semptomları koronayla örtüşen bu hastalıkları birbirine karıştırmadan ve her ikisine de bulaşmadan yaşamamızı güzelleştirmek, sağlığımızı sürdürmek için başarmalıyız. Öncelikle kendi ve sonrasında tüm sevdiklerimizin sağlıklı yaşaması için kurallara uyalım, uymayanları uyaralım. Virüs kaderimiz olmamalı.
Bir de İZMİR depremi yaşandı. Ve uzmanlar tüm ülkeyi bir kez daha uyardı.. Yurdumuz tam anlamıyla bir deprem kuşağındadır. Bu gerçekten hareketle yapıları sağlam yapmalı, uyarıları dikkate almayı unutmamalıyız.
BAŞARMALIYIZ... İnsanlarımızı, çocuklarımızı, torunlarımızı ve ülkemizi seviyoruz. Birlikteliğimiz yıllar yılı sürsün istiyorsak...