Ünlü bilge EFLATUN’a insanoğlunun şaşırtan davranışlarını sormuşlar. Şöyle yanıtlamış. “İnsanoğlu çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder, sonra da çocukluğunu özler. Önce para kazanmak için sağlığını harcar, sonra yitirdiği sağlığını geri kazanmak için parasını harcar… Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra hiç yaşamamış gibi ölür.. Hayata hazırlanmaya o kadar vakit harcar ki, hayatını yaşamaya vakit bulamaz.. Yarının o denli düşünür ki bu günün elinden kayıp gittiğini farketmez bile.. Oysa hayat geçmişte ya da gelecekte değil, şimdiki zamanda yaşanır”…
Bu güzel satırları okuyunca neler geldi neler geçti aklımdan. Şöyle bir geriye baktım. Elli yılı aşkın zamanı film şeridi gibi gözlerimin önünden akıttım. Ne acılar, ne kederler ya da ne güzel günler yaşamışız. Bir çoğu unutulmuş olsa bile küçük anımsamalarla yeniden canlanabilen anılar.
Bu küçük ve şirin ilçemize gelişimden, çocukluğumdan, gençli-ğimden ve saçlarımızı dökünceye kadar geçen zamandan ve bu zaman içinden yüzlerce eş-dost ile yaşanılanlardan aklıma gelenleri yazarım diye düşündüm.
Önce aklımda kalan bazı özel insanlardan söz etmeliyim. Zaman zaman içimize korku salan ancak sonraki yıllarda onlarında bu hayatta bir varlıkları olduğuna inandığım güzel insanlar.
(Deli) VASFİ’yi anımsayabiliyor musunuz?. Herkesin anımsadığı ve öyle hitap edildiği için affınıza sığınarak ben de (deli) lakabını kullandım.. Aslında akli melekeleri bilemiyorum bizden daha farklı olsa bile yaşam onu bizim buralarda yaşamaya mecbur etmiş.. Kuşdemir dağlarında, Banaz köyünde insanların küçük yardımlarıyla yaşamını sürdürmeye çalışan garip bir insan. Kim olduğunu, nereden geldiğini bilmediğim bu yeşil askeri paltolu ve cebinde ispirto taşıyarak-içerek varlığını sürdürmeye çalışan bir insan olarak kaldı belleğimde. Sonrasını bilemiyorum. İçince zorlaşan ama sakinliğinde pırlanta bir canlıydı.. Hakkında net olarak bir bilgiye ulaşamadım. Rahmetler diliyorum.
Topal ARİF.. Böyle anılırdı.. Dik kulaklı eşeği ve sırtında heybesi ile gerçekten bir ayağının belli bölümü olmayan (neden kaybetmişliği hakkında bilgim yok) Her cuma mahallemizi ziyaret eder, konu komşudan yiyecek toplayarak yaşamını sürdürürmüş. Ama annelerimiz bizim her yaramazlık yaptığımızda “seni Topal Arif’e vereyim de gör bakalım” dediğinden korkudan bir kenara çekilip geri durduğumuzu hatırlarım. Bazen torbasına konulduğumuz bile oldu. O güzel insan da geldi geçti bizim yaşam hikayemizden.
Sonra REİS.. Kısa boylu, sessiz sakin sevecen. Adeta ağzı var dili yok.. Sabahın er saatlerinde gelir, dükkanların önünü süpürür, çevreye çeki düzen verirdi. Ağzından bir tek kötü söz çıkmaz, itiraz etmez, verilen her görevi gücü yettiğince yapar ve akşam evine dönerdi. O da çevrenin katkılarıyla yaşam mücadelesini sürdürürdü,
GAMALI.. Bir güzel insan da GAMALI idi. Tüm Banazlı onu bu lakapla tanır, bu isimle çağırırlardı. Pek fazla çalışmaz, bazen asıl köyüm dediği Kabaklar’a akşamları gider sabah dönerdi. Merak ettim birkaç Banaz’lıya sordum.. Gamalı’nın esas adı nedir.. İnanır mısınız tek bilene rastlamadım.. Gülerek herkes “GAMALI” dedi.. Oysa adı Hasan Hüseyin imiş. O da bu yaşamdan gerçek gıdasın alamadan göçtü gitti.
EFENDİ.. Bazıları Comburt’lu Yılmaz Efe dese de o kendini “EFENDİ” diye anımsatırdı. Nerede yaşadığı pek belli olmayan bu insanımız Comburt-Banaz-Uşak arasında mekik dokurdu. Bir gün köyden arabaya almamışlar. O da koşarak kestirme yollardan Uşak’a ulaşmış. Onu Uşak’ta görenler gözlerine inanamamış, hayal gördüklerini sanmışlar.. Oysa EFE şoföre kızıp o kadar yolu kat etmiş. Günlerden bir gün asfalt üzerinde bir trafik kazası olmuş. Yüzü vücudu parçalanmış bu ceset tanınamamış. Bilirkişiler “olsa olsa Yılmaz Efedir demişler” ve babam da gazeteye “Yılmaz Efe’yi Trafik Kazasında Kaybettik” diye haber yapmış.. On beş gün sonra Yılmaz Efe eline bizim gazeteyi (YEŞİL BANAZ) alarak; “Len Sarıoğlu beni öldü demişin aha ben yaşıyom, sil bakam onu” demiş.. İşte öyle bir EFENDİ de geçti yaşam şeridimizden.
Günümüzde bazen öldü diye yazılan bir de ABDİ’miz var.. Hala yaşıyor. Mevlam uzun ömürler versin derim. O da bu şirin ilçemizin unutulmayacak simgelerindendir. Burada görev yapan bir çok memur arkadaşla yıllar sonra karşılaştığımızda ilk soru “APDİL” olmaktadır. Gazozcu Kamil’in evladı olan Apdil, sabahtan akşama Banaz’ın altını üstüne getirir, kimi zaman yardım eder, kimi zaman çöp atar.
Ama ilk yıllarda en çok sevdiği tren saatlerinde demirlerin üstüne taş, gazoz kapağı gibi nesneler yerleştirerek onların ezilmelerini izlediği aklımda kalmıştı..
Onun için büyük zevkti. Hemen herkesi tanır, tanımadıklarını tanıyıncaya kadar ısrarla sorgulardı. Bu insanlarda elbette herkes gibi sağlıklı yaşamayı arzu ederlerdi. Ne var ki yaradan onlara böyle bir yaşantı nasip etti.
Eflatun’un yukarıda söz ettiği gibi YAŞAM öyle bir şey ki; ne anlatırsanız anlatın o bildiği gibi bir hüküm sürüyor. Pamuk ipliğine bağlıyız anlayacağınız. İşte en yakın örneği bu salgın dönemi. Sesimiz arşa değdi. “Aman dikkat!” diye diye. Nolur hep birlikte kurallar uyalım. Uymayanları uyaralım.. TEMİZLİK, MASKE, MESAFE ve arkasından güzel bir yaşam.. Herkese huzurlu ve mutlu bir yaşam dilerim..