Birlik olalım, beraber olalım tabii ki ama gerçeklerden kaçmayalım lütfen.
Ülkemiz yine gerçeğin taa kendisiyle yine karşılaştı. Daha bin yıllarca da, insanlık var oldukça da karşılaşacak.
Çarşamba Akhisar, perşembe Ankara, cuma Elazığ...
Dün saat 11.00 itibari ile Elazığ’da meydana gelen 6,8'lik depremle 39 vatandaşımız yaşamını yitirdi. 1607 kişi hastanelere başvururken 45 kişi de yardım ekiplerinin gayretleri sonucu enkaz altından sağ olarak kurtarıldı. Ölenlere rahmetler dilerken yaralılara acil şifalar temenni ediyor, özverili olarak olağan üstü çaba sarfeden yardım ekiplerine de güç kuvvet diliyoruz.
Bu son mu? Elbette ki hayır, elbette ki son değil. Çünkü biz deprem ülkesiyiz, depremden kaçamayız. O halde depremle yaşamayı öğreneceğiz. Ya öğreneceğiz ya öleceğiz...
Çarşamba günü İzmir'de yakalandık Akhisar depremine. Çok güçlü vurdu, orta şiddette bir deprem olmasına rağmen. Ancak ne ilginçtir 5,4 orta şiddetli bir deprem Aydın'dan İstanbul'a, İzmir'den Banaz'a kadar salladı ortalığı. Adeta Ege sallandı.
Ege Bögesi’nde bile her ne kadar aralarda para uğruna, rant uğruna, çok kazanma hırsı uğruna çürük yapılar olsa da ülkemizin doğusu gerçekten de inşaat ve sağlam yapılar adına içler acısı bir durumda. Marmara depreminde Göçer'in yaptığı göçen binalar gibi oralarda da örnekleri ortaya çıktı. Depremden önce kale gibi duran 5-6 katlı bina 6,8'lik depremde yerle bir oldu. Yıkılan binalar, ölen insanlar, yaralanan vatandaşlar... Çoğu da suçsuz, günahsız...
Şimdi birlik ve beraberlik zamanı. Elbette ki birlik olalım, beraberlik içinde olalım ama şu deprem gerçeğini de bir masaya yatıralım artık. Buna yapmazsak yıllar, yüzyıllar, asırlar boyu böyle ölmeye devam edeceğiz.
Bir kere ülkemizde tüm binalar en az 10 şiddetindeki depremlere dayanacak şekilde yapılmalıdır. En azından fay hatları ve yakınlarındaki yerler için... Ki fay hatlarına yakın yerlere şehirler kurulmamalı. Özellikle bundan sonra olsun böyle olmalı. Ancak bizler herşeyde olduğu gibi “trenden korksak!” diyerek cahilce belanın üstüne üstüne gitmeyi pek severiz. Herşeyi bir kenara bırakıp bundan sonrasına kararlı adımlar atın. Cehalete sığınacağınıza üstünü örteceğinize üstüne gidin, yenin, yok edin onu!... Japonya bakın, hasetlikle bakmayın, kıskanmayın. Her şeylerini bir kenara bırakın bu konuda yaptıklarına, depremi nasıl yendiklerine bakın. Geleceğe kalıcı bir şaheser bırakın, tarihe geçin...
Diğer taraftan bir bakanın depremin hemen ardından açıkladığı "herşeyi devletten beklemeyin" açıklamasını geri aldırın. Böyle bir durumda kimden destek ve yardım bekleyeceğiz. Devlet “baba” değil midir? Özellikle “Depremde yaşamını yitiren evladı için göz yaşı döken Babadır Devlet” diye paylaşım yapanlar yalakalık için mi bu paylaşımları yapmaktadırlar acaba?
Kızılay'ın bu durumu kullanarak hadi "10 lira yardıma!" Çağrıları için idarecilerinden hesap sorun, en azından "ayıp" deyin.
Ve asıl, 1999 yılından beri toplanan yardım, bağış ve deprem vergilerini bir ortaya koyun da bunu depremden korunacak işlerde kullanılmasını sağlayın.
Bir de hemen ilk cumada diyanete talimat verip deprem Allah'ın bize sınavı, kaderimizdir falan fetvası verdirip milleti uyutmaya devam etmeyin artık. Yeter....