Türkiye Gazeteciler Federasyonu yıllar önce Adıyaman’da bir toplantı düzenlemişti. Rahmetli Taşkın ÖZLER abimle planlamalar yaptık. Eşlerimizle birlikte katılacaktık. Ne var ki o günün cemiyet başkanı federasyon seçimlerini kaybedince toplantıyı da iptal etti. O günden bu güne içimde kaldı, NEMRUT dağını görmek, orada güneşin doğuşunu seyretmek. Nasip bu güneymiş. Adıyaman Faal Gazeteciler Derneği Başkanı İbrahim Aslan ve Federasyonumuzun düzenlediği toplantı için ADIYAMANDAYIZ.
Önce uçakla gideriz diye düşündük. Ama cepleri biraz okşayacak diye uzun olmasına rağmen otobüs yolculuğunu seçtik. Öğle sonu bindiğimiz araçtan ertesi gün saat 10.00'da inebildik. Uzun yollar tükendi bitiverdi. Otele gelince cemiyet başkanlarımızla karşılaştığımızda mutluluğumuz bir kat daha arttı. Sağ salim yine kavuşmuştuk. Adıyaman Valiliği ve belediyesini ziyaretle başladı gün. Valimiz Sayın Nurullah Naci KALKANCI şehirle ilgili bilgiler verdi.
Uşak’ta görev yapan Nusret BUDUNÇ ve Kemal ESENSOY valilerimiz de burada çalışmışlar. Bir de Hemşehrimiz Halil IŞIK bey görev yapmıştı burada. (Hüsnü ACAR’ın kayın biraderi olur) Ve Belediye Başkanı Fehmi Hüsrev KUTLU ilginç bir ifade kullanmıştı. “Türkiye’nin neresinde yaşarsanız yaşayın, ama ölmek için ADYAMAN’a gelin. Çünkü biz tüm hizmetleri Belediye olarak yapıyoruz. Cenaze sahibi hiçbir şeye karışmıyor. Ne gerekiyorsa yapıyoruz” demişti. Ne var ki ertesi gün sayın başkanın babası hakkın rahmetine kavuşmuş biz de başkana, hizmet olarak yapılan taziye evine giderek başsağlığı dilemiştik.
Ve heyecanla beklediğim an geldi. Saatler gece yarısı 02.00.. herkes ayaktaydı. Otelimizden minibüslere binerek ayrıldık. Karanlıkta yol aldığımızdan çevreye dikkat bile etmiyorduk. UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer alan NEMRUT Dağı’nın eteğine geldik. Yaya tırmanışı başladı. Karanlıkta yürüdükçe takatimiz kesiliyor, kısa aralıklarla mola veriyorduk. Ben eşime eşim bana destek vererek çıkışımızı sürdürmekteydik. Dökülenler çoğunluktaydı. Biz ise ayaklarımız geri geri atarcasına direniyorduk. Önceden ulaşanlara soruyorduk, “Ne kadar kaldı”.. Cevap hep aynı.. “Aha şu tepe”.. Bitmedi tepeler. Bir an yere çöktüm. Gidemeyecektim. Biraz dinlendik. Ve can havliyle hadi biraz daha, biraz daha derken doruğa ulaştığımızda saatler 04.30'u göstermekteydi. Uzunca bir dinlenme. Ohh. Şükür gelebilmiştik. Bizi, Yunanca’da “genler topluluğu” anlamına gelen KOMMAGENE karşıladı dorukta. Tarih kokan bu dorukta onlarca heykel ve her birinde ayrı bir tarih yatıyor. Turizm İl Müdürü Mustafa EKİNCİ tane tane anlatıyor ve sorulara cevap veriyordu. İyi ki önceden uyarılmıştık. O kadar yolu kan ter içinde bitirdikten sonra buranın ayazı adamı hasta edebilirdi. Montlarımıza sıkıca sarındık.. Saatler 05.15. Herkes kameraları karşı dağa çevirdi. İki dağın arası kızıllığa büründü. Ve güneş o muhteşem görüntüsüyle bize göz kırpıyordu. Deklanşörler ard arda şaklıyor ve en güzel görüntüye ulaşmak için hız kesmiyordu. Yaklaşık on dakika sonra artık yusyuvarlak yüzüyle her zamanki görüntüye eş olunca sabahın soğuğu da etkisini azaltmıştı, sanki yeniden dünyaya dönmüştük. Sonra dağın diğer yamaçlarındaki medeniyetlere yoğunlaştı gözler. Muhteşem…
Sabah kahvaltısını NEMRUT’un eteklerinde yaptık. İçim kaldı o tarih kokan taş yığınlarında. Ya insanlar çok güçlüydü ya da aşırı azimliydiler. Bir ara sordum. Niye bu kadar yükseklere diye.. “Allah daha yakın olabilmek”miş sanırım.. Karakuş tümülüsü. Cendere köprüsü ilgimizi çeken tarihi yerler.
Ve ADIYAMAN GERGER’de KANYONLARINDAYIZ. Siverek Belediyesi’nin sahibi olduğu FERİBOT bizi bekliyor. Yeşilin tonları maviye karışmış. Sanki büyük bir denizdeyiz. İstanbul boğaz köprüsünü andıran köprüden geçerek serin sularda kanyonları dolaşmaya başlıyoruz. Harika bir manzara.. Ne yalan söyleyeyim bizim Ulubey kanyonlarını da unutmamak gerek. Muhteşem görüntüler ve tabiat.... SİVEREK Belediye Başkanı Resul YILMAZ ve Gerger Belediye Başkanı Zeynel ASLAN çalışanlarıyla birlikte cansiperane bir misafirperverlik örneği gösteriyorlar. Feribotta öğle yemeğimizi yiyoruz. Başkan “Siverek’i gezelim” diyor. Gidiyor turluyoruz.. Doğunun güzel yerleşim yerlerinden biri..
Sonra TUT diyoruz. Tut’a gidiyoruz. Dört etrafı yüksek tepelerle çevrili bu küçük kasabada neler göreceğimizi merak ediyoruz. Öncelikle 450 yaşındaki çınar ağacı karşılıyor bizi. Ve yapılışı yüzyıllara dayanan camisi.. Sonra yamaç paraşütü yapmak için sosyal tesislere çıkıyoruz. Kısa ve sarp tepeleri çıkarken araçlarımız zorlanıyor. Küçük bir çay molasından sonra paraşütle atlamak isteyenler biraz daha tırmanıyor. Ne çare ki ters esen rüzgar yamaç paraşütüyle atlamak isteyenlerin hevesini kursağında bırakıyor. Burada en dikkat çeken dut ağaçları ve her ağacın altında naylon serilmiş durumda. Dalından düşen dutlar daha sonra paketlenip satışa sunuluyor kuru olarak.. Ve burada fazlasıyla üretilen badem ve ceviz. Küçük ilçenin en büyük geçim kaynağı.
Programımızın yoğun oluşu nedeniyle KAHTA’ya, BESNİ’ye uğrayamıyoruz. Uşak’ta binlerce Besnili vatandaşımızın yaşadığını da biliyoruz. Ama bizi MENZİL’e götürsenize dediğimde, ilginç bir yanıt geliyor”. Bizim buralar muhafazakar ve dinine bağlı, ülkesine vatanına bağlıdır. Allah’a inancımız tam, Kuran-ı Kerime bağlılığımız mükemmeldir. Aradakilere pek itibar edilmez” cevabını alıyorum.
Ve bize bu güzellikleri yaşatan güzel insanlar hepinize sadece kuru kuru teşekkür edebiliyoruz. Sağ olun. ADIYAMAN FAAL GAZETECİLER CEMİYETİ Başkanı İbrahim ASLAN, Akif BEYAZ ve Metin HARIKÇI ile onların yanında bize hizmette kusur etmeyen değerli arkadaşlar.
Elbette, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Yılmaz KARACA ile yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma ve davete icabet eden tüm cemiyet başkanlarına ve değerli eşlerine de teşekkürler.
BARIŞIN ve HUZURUN Başkenti ADIYAMAN.. Bu güzellikleri tüm TÜRKİYE’ye bulaştır emi....