İlkokula başladığım zamanları şöyle bir anımsa-*maya çalışıyorum. Pırıl pırıl giyinmiş öğretmenlerimiz; takım elbiseler kruvöze, kravatlar takılmış ayakkabılar; boyalı, traşlar olunmuş ve en önemlisi de güler yüzlü güzel insanlardı. Onların hemen hepsinin KÖY ENSTİTÜSÜ mezunu öğretmenler olduğunu nice yıllar sonra anlayabilmiştim. Her biri ayrı kabiliyet her biri çalışkan ve her biri işini severek yapan güzel insanlar. Zaman içinde sert tavırları olanlar olsa da hepsi bizim ülkemize yararlı olacak birer vatandaş olarak yetişmemiz için gayret gösteren eğitim emekçileriydi.
Onlar ekip biçerek, engelleri aşıp hızla koşarak ziraat cephesine kazandırıyordu her şeyi milletin kesesine göre. On parmağında on marifet derler ya işte her biri öyle öğretmenlerdi.
Biz de bazen anımsatırlar “dede lokum buldum”, “hani nerede oğlum” deyince, “kaybettim” misali biz de ülke olarak KÖY ENSTİTÜLERİ’ni aniden bulduk ve birden kaybettik. Yazık oldu. Bize yazık oldu, ülkemize yazık oldu!...
Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere, projesi bizzat zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL tarafından yönetilen ve 17 Nisan 1940'ta kurulan bu okullar, yerel koşullara uygun olarak eğitim yapmak üzere uygulamaya geçilmişti. İş ve eğitimi birleştirerek eğitim yapılması fikri ön plandaydı. Öğrenciler kendi okullarını ve ihtiyaçlarını genellikle kendileri karşılıyorlardı.
Ama bu rüya fazla uzun sürmedi ve karanlık eller bu okulların fazlaca yaşamasına imkan tanımayıp iktidarlara yapılan baskılar sonucunda kapatıldı. O günden bu güne eksikliği şiddetle hissedilmiş olmasına rağmen yeniden kurulması için hiç kimse tarafından bir gayret gösterilmemiş ve tarihin tozlu raflarına sevk edilmiştir. Öğretmen yetiştiren kurumlar zamanla değişimlere uğrayarak uygulanmaya çalışılmış ve 2004 yılında öğretmen okulları da kapatılmıştır.
EĞİTİM önemli bir iş olmasına rağmen “MİLLİ” olması gereken eğitim her iktidar elinde değişik projelerle bir şeyler yapılmak istenmesine rağmen arzulanan düzeye getirilememiştir. Eğitim süresinin bölümlere ayrılması, taşımalı eğitim, çıraklık okulları da düşünülen noktalara varmakta zorlanmıştır.
Türkiye’de hem iklim koşulları bölgelere göre değişiklik göstermesine ve bölgelerin coğrafi yapısına uymamasına rağmen TAŞIMALI EĞİTİM diye bir proje hayata geçirilerek köylerdeki öğretmen varlığını neredeyse sıfıra düşürmüştür. Öğrencilerin başarı endeksi ise nerelere inmiştir, tahayyül bile edemiyorum.
İlçemizde neredeyse elliye yakın Köy Enstitüsü mezunu öğretmenimiz bulunmaktaydı. Her biri elleri öpülesi bu değerli öğretmenler birer birer bizleri terk edip gittiler. Kalan bir kaçı da hala bizlere ışık tutmaya, aydınlatmaya devam ediyorlar. Geçen günler içinde bu değerli öğretmenlerimizden biri olan değerli insan Şahin ACAR öğretmenimiz ile geleceğe ışık tutacağına inandığım değerli bir röportaj yaptık. İlerleyen günlerde onu buradan yayınlayarak sizin bilginize sunmaya gayret edeceğim. Ebediyete göçmüş olan bu değerli öğretmenlerimizi rahmetle minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yaşamda olanlara da daha sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.
Geçmişte her onyedi nisanda bu değerli öğretmenlerimizle bir sofra etrafında toplanır, onların hikayelerini dinler, onların oynadıkları milli oyunlarla neşelenir mutlanırdık. Hep bir ağızdan söyledikleri “Ziraat Marşı” da hala kulaklarımızda çınlamaktadır.
“Sürer eker biçeriz, güvenip ötesine
Milletin her kazancı, milletin kesesine
Toplandık baş çiftçinin ATATÜRK’ün sesine
Toprakla savaş için ziraat cephesine
Biz ulusal varlığı temeliyiz köküyüz
Biz yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz.”
KÖY ENSTİTÜLERİ’nin kuruluş yıldönümü kutlu olsun. Ve bir eğitimci olarak MİLLİ eğitimin daha aydın ellerde ve çağa uygun bir eğitim yapacak ve ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesine çıkaracak eğitimcilerle emin adımlarla yürümesi dileğimdir.
Tüm öğretmenlere ve eğitimcilere, eğitime emek verenlere saygıyla.
* Köy okulları açılırsa ve bakanlığımız bana görev verirse ülkemin her hangi bir okulunda bir yıl ücretsiz görev yapmayı şimdiden kabul ve taahhüt ediyorum..