(İnsanlığını kaybediyor Orta Doğu Susan bu vahşi zulme ortak olur. Canfeza-Gaza)
(Ben taş atmaya devam edeceğim, tankı devirecek olan Allah'tır. Filistinli çocuk)
“Yeise asla yer yoktur, Ortadoğu'da Naci el-Ali'den beri yetişin kalplere ulaşması yasaktır zaten. Hanzala yüzünü dönmese de, yeis yoktur. Her şeye rağmen umuda tutunmak, direnişi paylaşmak ve merhemleri çoğaltmaktır yazının, meselesi”
Bazıları ne kadar uzak kalmaya çalışsa da vicdanın sesi susmuyor. Susmaz tabi nasıl sussun ki! Var olmanın ve günahsız olmanın yalnızlığı içinde tek başına kalmışlık hissi. Ölüm yaşamdan daha hızlı gelen zamanlar… Hani Canfeza mahlaslı Türk rap müzik sanatçısının Gaza isimli parçasında kullanılan metinlerde o zulmü bütün sadeliği ile açıklıyordu ya… (Canfeza - Gaza yazıp bu yazıyı öyle dinlemenizi tavsiye ederim.) Gücümüz yetmiyor da bizde ağlayarak yazıyoruz işte! İnsan acılarına benzer ve yaraları müddetince yaşarmış. Ne kadar zor değil mi? Hissedebiliyor muyuz? Toz bulutları arasında büyük yıkımlar getiren bombardımanları? Kahvaltıların mermiler olduğu mekânlar… Orucunu açamadan ölümle buluşanlar... Mutlulukla uyanılama-yacak bir bayram sabahı… Kıyafet bulmak zor, bulsan da ya anne yok ya baba, ya da ikisi de yok… Bir izahı yok, mizahı da olacak bir şey değil zaten!
İnsanların yaşadıkları coğrafyanın onların hayat tarzlarını, davranışlarını ve hatta toplumsal yapılarını şekillendirdiği aşikârdır. Ancak İbn-i Haldun'un "Coğrafya insanın kaderidir" sözünün Afrika ile birlikte en çok karşılık bulduğu bölgedir Ortadoğu... Ortadoğulu insanların son yüzyıldan beri kan ve barut korkusuyla demlenmiş ruhları da bu acılardan doğmuştur. Doğumun en acılısı ve sancılısı bu olsa gerek. Filistin... Demlenmiş ruhların en uzun durağı...
Tüm çaresizliğimizle bıkmadan her akşam karşısına geçerek, uğursuz ajansların o can sıkıcı haberlerini izlediğimiz çok renkli televizyonlarımız ve sessizliğimiz... Dünya modern çağın en uzun süren işgallerinden birine tanıklık ederken, bir halkın varoluş mücadelesinin zorlu bir örneğini sunuyor bizlere. Mücadele ne demek. Her şeye rağmen elif gibi dimdik durmak ne demek gösteriyor bütün âleme. İşgalin sosyolojik bakiyesi; travmalarla örülü bir hafıza, unutulmaz acılar, kuşaktan kuşağa aktarılan mücadele ruhu ve kimlik erozyonuna karşı direnen, direndikçe var olan bir kültür... Siyah beyaz Ortadoğu'nun renkli acılarını yakınlaştıran, acı yüzler yakınlaştıkça aslında insanlığımıza doğan bir feryat... Filistinli olmak, yalnızca bir aidiyet meselesi değil; sabrın, direnişin ve gerçek bir adalet arayışının simgesidir. Bütün insanlığını modern silahlarının gerisinde bırakmış ölü ruhlara bir başkaldırıdır. Var olmanın istemek ve sevmekten daha ötesi olan direnmenin varlığı. Vazgeçmeye meydan okumak... Ölüme kafa tutmak...
Sosyolojik açıdan bakıldığında, işgalin yarattığı tahribatın boyutları yalnızca fiziksel sınırlarla sınırlı kalmıyor tabi ki. Ailelerin bölünmesi, yetim çocuklar, psikolojik travmalar, açlık, susuzluk Filistinlilerin her anına sirayet eden gerçekliklerdir. Şimdi ne kadar görmezden gelinse de uzun yıllar hatıradan silinmeyecek acı tecrübeler... Çığlıkların bastıramadığı acıların sesi gibiydi feryatlarımız… Ancak! İşgalin en büyük yanılgısı, halkın iradesini teslim alabileceği yanılgısıdır. Oysa Filistin, her yeni kuşakta direnişi yeniden inşa eden bir ruh taşır. Düşman vurdukça küllerinden yeniden doğan...
Bugün Filistin, sadece bir bölgenin değil, insanlığın vicdanında yankılanan bir çağrıdır. İnsanlığını modernlikte kaybetmiş bütün insanlara... Adalet, özgürlük ve insan hakları adına verilen bu mücadelenin sesi, sınırları aşarak dünyanın dört bir yanında yankılanıyor. İşgalin sosyolojik bakiyesi ne kadar ağır olursa olsun, Filistin'in kalbi her zaman özgürlük için atmaya devam edecek. Çünkü kırıldığı yerden yeniden filizlenecek!
Sonu gelmeyen acılara yazılarıyla meydan okuyan bir üstadın sözleriyle ve Canfeza'nın ifadeleriyle son veriyorum:
"Bugün bir kez daha utanıyorum, seyrine dalmış olduğumuz dünyanın mazlumların üzerinde bir kılıç gibi sallanan zalim adaletine hiçbir müdahalede bulunamamanın utancıdır bu ve işgal sahneleri aklıma geldikçe o küçük kızla aynı öfkenin tarafında olmanın mecburiyetini iliklerime kadar hissediyorum hala, evet aynı yumrukta sıkılı parmaklar olamadık maalesef. Olamadık ve Ortadoğu'da acılar, savaşlar, işgaller, ölümler, isyanlar ve ağıtlar da hiç bitmedi, sesini kısabileceğimiz bir tür de acı değildi bu. Ortadoğu; sınırlarını çizenlerin sınırsız acılar armağan ettiği sızılı bir toprak parçası. Kardeşlik hukukunun çiğnendiği, mezhep savaşlarının körüklendiği, projelerin havada uçuştuğu, yalnızca petrolün hükmünün geçerli olduğu ve hesapların hiç tutmadığı bir coğrafya, adı bile Greenwich'e göre tayin edilmiş üstelik. Ortadoğu, sancıları gitgide sıklaşan bir kadın gibi artık bu prangalarından kurutulup karnındaki sancıyı doğuracağı o kutlu günü bekliyor. Elinden alınan huzur hakkı'na hasretle."
“Dünyanın el uzatmaya yok mecali, Çünkü onlarda bu pis kumpasa dâhil. İnsanı değil, insanlığı vuruyor zalim; İsrail içimdeki çocuğu öldürmese bari. Gözyaşı kimyasal zulmün, tükürdüğü asit; Tek silahı canı olana kurşun atmak basit. Orada kahvaltıda mermi yemek nasip, Orta doğuda bebek öldüren bir demokrasi…”