Özellikle son yıllarda dilimizde kullanımı artan “az çorba” terimini çok seviyorum, beni hemen 80’li yıllara, öğrencilik yıllarına Ankara’ya, Konya Pide ve Kebap adlı fakültemizin solundaki sokağın karşısındaki lokantaya götürüyor.
Esasen Cebeci semtinde yer alan Ankara Hukuk Fakültesi çevresinde çok da lokanta ve kebapçı yoktu. Kebap 49 Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin hemen altında, yani Ankara Hukuk Fakültesi’nin sağında yer alır. Öğlenleri ve akşamları çok kalabalık olurdu. Kebap 49’u geçince 3-4 dükkan ötede de tatlı ağırlıklı satış yapan lahmacun, Halep işi, yoğurtlu kebap gibi ürünleri ile ünlü Hacı Baba adlı küçük bir kebapçı vardı. Bu kebapçılar öğrenci için pahalı gelirdi.
Şimdi Konya Barosu’nda avukatlık yapan, kızım Gülgün’ün düğününe gelerek Kazancı Bedih’in parçalarını da mikrofonu alarak okuyan, saz üstadı, çok başarılı olacağı fakülte yıllarından belli olan, sosyal ilişkilerini, arkadaşlık, dostluk ilişkilerini 40 yıldan bu yana sürdürmeyi başaran çok nadir insanlardan biri olan Konya Akören’li olması ile gurur duyan Orhan Tulukçu sayesinde tanıştık Konya Pide Kebap ile. O dönemde Turgut Özal’ın KDV’yi hayatımıza almasından sonra bir de işletmelerde fiş alınmazsa %10 indirim modası vardı. Bu Konya Pide Kebap Lokantası ayrıca öğrenciye %10 indirim yapardı, çok saygılı, sevecen, samimi ve çalışkan bir sahibi vardı. Orhan bir gün yeni açılan bu lokantaya götürdü bizi, giderken de; “Bak ortak, bu lokanta bizim hemşehri, çok efendi bir adam, kuru fasulye pilavı da çok güzel, hem bak yemeği nasıl ucuza getireceğiz” dedi. Lokanta’ya girdik, hem pide ve kebaplar hem de çorba ve sulu yemekler sınırlı olsa da vardı. Orhan “bize iki az çorba” dedi. Çorbaları içtikten sonra “bize iki az kuru, iki az pilav, iki az yoğurt” dedi. Yemekten sonra kasada hesap öderken, “fiş istemiyoruz ve öğrenciyiz” deyince 300 TL’lik yemek önce az olduğu için 150’ye, ardından 120 TL’ye düştü. Biz ve biz gibi çok sayıda arkadaşımız uzun süre akşam yemeklerini bu lokantada yiyerek öğrencilikteki zor günlerimizi atlattık. Allah bu lokanta sahibinden razı olsun, dualarımızı halen dahi anımsadıkça yapıyoruz, ahirete intikal etmiş ise rahmetle anıyoruz.
Şimdi “Az Çorba” ile ilgili Banaz kısmına gelelim. Burada üç isim var, biri babam Soydan Dalkılıç, biri kardeşim Emrah Dalkılıç (Banaz Boğaziçi Restaurant) ve lokantacı Ahmet Bozkaya abimiz.
Babam ve Ahmet Abi rahmetli oldular, Allah mekanlarını cennet eylesin, çok renkli insanlardı. Ben tabii ki öğrencilik yıllarımdaki sıkıntıları babamla beraber yaşadım. Babam da yukarıdaki yaşananları bilmekteydi, bana sık sık anlattırır ve gülerdik. Babam az çorba ve yemek söyleyenlere içinden kızardı ve “aynı emeği veriyoruz, aynı tabak çatal-kaşık-ekmek, bardak kullanılıyor, bu iş yanlış” derdi. Babam bir gün Boğaziçi Restaurant’ta kasada otururken bir gencin geldiğini, az çorba ve yanına bir baş soğan istediğini, yanında 2 veya 3 bütün ekmek yediğini ve hemen benim, yani Ankara Hukuk’ta öğrenci Vadi’nin yaşadıklarımı gözünün önüne getirdiğini anlattı. Hakikaten bugünkü rakamlara göre az çorba 50 TL, iki ekmek 20 TL hadi soğanı hesaba katmayalım 30 TL’ye bir öğün yemeği geçiştirmek zor şartlara göre mantıklı, lokantacı ise bu durumda kâr etmeyecek tabii ki!..
Ahmet Abi için de anlatılan bir hikaye vardır ki bana göre çok sempatik ve Ahmet Abi’nin tepkisi çok zekice ve güldüren cinsten. Bir gün Jandarma Karakolu’nun arkasında sulu yemek ve çorba lokantası olan; zaten küçük ve sakin olan lokantada Ahmet Abi hem usta, hem garson. Ahmet Bozkaya abimize bir gün müşteri gelir ve az çorba ister. Az çorba ile birlikte müşteriye az çorba verilir (Ama her zaman 1/2'den fazla olur), tabii ki az çorba normal fiyatın yarısı (şimdi aşağıda anlatacağım gibi bu uygulama müşteri aleyhine değişti). Müşteri çorbaya başlar ama öyle bir ekmek yiyişi vardır ki biraz büyük de kesilen dilimleri bir lokmada yemekte, biraz da çorba içmekte, arada su içmekte ve çorba bitene kadar 3 adet ekmeği tabiri caiz ise mideye yuvarlamıştır. Müşteri az çorbayı içtikten sonra Ahmet Abiye hesap ödemek için geldiğinde “az çorba ne kadar?” der, Ahmet Abi de “sen ekmeklerin parasını ver çorba bizden olsun” diyerek zekice bir cevap verir ve ekmeklerin az çorbadan daha çok olan parasını alır…
Tabi biz böyle anıları biriktirirken yıllar geçti ve birkaç yıl önce küçük kızım Gülşah ve öğretmeni ile birlikte Gökçeada’ya gidelim dedik, yola çıktık. Araba kullanmayı çok seven arkadaşımıza “biz yorgunuz, arkada uyuyalım, sen bizi Çanakkale’ye geldiğimizde liman civarında meşhur bir çorbacı var orda uyandır, güzel bir işkembe çorbası içelim” dedik ve uyuduk. Gerçekten sabah uyandığımızda kendimizi çorbacının otoparkında bulduk. İçeri girdik ve gülmeye başladık, fiyat listesine bir baktık, tam çorba 30 TL, az çorba ise 28 TL idi. Yani yarısı değil sadece 2 TL az bir fiyattı az çorba. Çanakkale’li işletme sahibi babamın kızdığı uygulamayı bu şekilde çözmüştü anlaşılan.
Herhalde bu çok önemli!!! “az çorbanın ½ fiyata verilmemesi konusu da halloldu”… Zira artık hiçbir yerde az çorba fiyatın ½ si değil, mutlaka %20-30 veya tam ücrete yakın ücretle satılıyor. Rahmetli babam Soydan Dalkılıç’ın ve Ahmet Bozkaya abimizin yıllar önce keşfettiği gibi…
Selam, sevgi ve saygılarımla… Pazar, 22.12.2024