“El gözünde gamsız dertsiz bir kulum
Benim neler çektiğimi kimbilir
Ben yani közlenmiş yangın yeriyim
Benim neler çektiğimi kimbilir.
Sinemdedir benim derdim dağlarım
Ben yaramı gizli sarar bağlarım
Ben gündüzler güler gece ağlarım
Benim neler çektiğimi kim bilir?”
diyor Aşık Maksut Feryadi..
.
Ben de diyorum ki şu sekiz milyarı aşan dünya nüfusunda bilemiyorum kaç kişi bu dertle dertleniyor. Kim biliyor Filistin’de kahrolanları. Çocukları, kadınları, ne zaman nasıl başımıza bomba yağacak diye manasız gözlerle birbirine bakanları, kefensiz toprağa girenleri, kol bir yanda bacak bir yanda sağa sola parça parça dağılmış bedenleri görenlerin derdini KİMBİLİR.
Kimbilir kör kurşunlara hedef olanları. Büyük hayallerle, umutlarla yaşama bağlanmış, gelecekten neler neler bekleyen evlatların yok oluşunu görmenin acısını kimbilir.
Birilerini yerin onlarca metre altında katlederek sevinç naraları atanları, uzaktan kumandalarla binlerce insanı sakat bırakan soysuzların mutluluk gösterilerini seyretmiş olmanın acısını kimbilir. Yani elbette bu acıyı çekenler en çok bilecek olanlar ama... İşte bu koskoca dünyada bunları bildikleri halde müdahale etmeyenleri, bir yandan üzülüp ahlar vahlar çekerek dizini dövmeleri ve el altından yardım gönderenleri kimbilir.?
Aslında hepimiz her şeyi biliyoruz. Ve bir şeyler yapamıyoruz. Yapamıyoruz değil yapmıyoruz veya yaptırılmıyor bizlere. Hepimizin BARIŞ’a açlığımız var. Hepimiz her zaman BARIŞ istiyoruz ama bunu yapmak buna kavuşmak için yapılması gerekenleri yapmıyoruz. İhtiraslar, hırslar, egolar hep öne çıkıyor ve bizler de bunun esiri oluyoruz. İsrail halkı “savaş durdurun” diye sokaklara dökülüyor ama onları yönetenler “sonuna kadar gideceğiz” diyor. Ve ellerinde bulundurdukları aşırı güçleri zavallı insanların yaşamlarına son vermek için kullanıyorlar. Ağzından salyalar akan bu gaddar liderler bölgenin değil dünyanın huzurun kaçırmaktan asla vazgeçmiyorlar. Tarih savaş yazılarıyla dolu. Var oluşundan günümüze kadar her zaman kan revan içinde yaşıyor insanoğlu. Her nasılsa bitmiyor ya da bitirilmiyor. Silah üretenler şahsi kazançları için dünyanın dört bir yerinde savaş çıkarmanın yollarını arıyor ve buluyorlar.. Demek ki bu nüfusu kaldıramıyor bu koca dünya. Bir yandan felaketler, bir yandan hastalıklar ve bir yandan da savaşlar ile çoğalan nüfusu azaltmayı hedefliyorlar. Ve çoğu zaman da bunu başarıyorlar.
Sözüm ona geleceği bildiğini söyleyen bazı insanların yıllarca önce söylediği asılsız yorumlarını sayfa sayfa yayınlayıp dünyanın başına gelebilecek kötülükleri yaymaya çalışıyorlar. İnsanoğluyuz bizler de. “Hani adam sen de” deyip geçemiyoruz. Ve bu felaketler bir şekilde geldiğinde de aklımıza daha vahim olaylar geliyor.
Gelin hepsini bir kenara koyalım ve bu daracık dünyada “adam gibi yaşayalım” demek çok mu zor. Başarılamaz mı? Elbette bir çok doğal felaketleri önleyemeyiz, depremleri durduramayız, fırtınaları dindiremeyiz, selleri önleyemeyiz ama vallahi SAVAŞ’ları önleyebiliriz. İnsanların katledilmelerine dur diyebiliriz. Ama işte ülkeleri yönetenleri bu konularda ikna edemiyoruz. Doğrusu onları da bu insanlar seçmiyorlar mı?..
Sonuçta Ortadoğu KAN GÖLÜ. Bu bölge aylardır ve hatta yıllardır sorunlar yumağı halinde dönüp duruyor. Ateş kes ve barış buralara çok uzakta. Ve sanıyorum bir çok ülke bu durumdan zerre kadar sorumluluk duymuyor. Adeta tırnak kaşıyor. Ah çekiyor, vah çekiyor, üzülüyorlar, kınıyorlar ama elini taşın altına koyan çıkmıyor. Dünyanın güçlü devletleri de habire silah satmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Şu komşu Yunanistan bile tarlaları bahçeleri silahla doldurmak için habire carvalıyor. Daha düne kadar “batıyoruz!” feryatları ile inim inim inleyen bu komşu silah depolamaya gayret ediyor. Doldur bakalım ne yapabileceksin?.. Ateş olsan diyorum..
Eyy güzel insanlar, eyyy güzel dostlar. En başta Feryadi’nin sözlerini boşa yazmadım. İnsanlar hep acı çekiyorlar. Çektikleri bu acıları dışa vuran da var içinde harmanlayanda. Ama hep çekiyoruz. Kimse kimsenin ne çektiğini bilmiyor, ilgilenmiyor. Kimimiz silahların gölgesinde yaşayıp yok olup gidiyoruz. Kimimiz doların, euronun esiri olmuş yangınlardayız. Anlayacağınız hep çile hep çile.. Çek çekebilirsen. Ortaokuldayken bir münazara yapmıştık; “Aydın insan mı yoksa cahil insan mı mutludur” diye. Bizim gurup cahil insan mutludur tezini savunmuştu ve kazanmıştık. Şimdi üzerinden yıllar geçmiş, bu münazarayı şöyle film şeridi gibi hayal ediyorumda günümüzde ne kadar aydın insan varsa mutluluğumuz da o kadar azalmış durumda. Bilim ve teknolojiyi kötü emelleri için kullananalar huzuru da bozuyor, mutluluğu da.
Biz de ülke olarak çok çektik ve de çekmeye devam ediyoruz. Etrafımız da bir sürü dert var. Gitmiyor, bitmiyor. Hep özlüyorum; şöyle hem içte hem dışta silahların ateşlenmediği, çocukların, kadınların, insanların öldürülmediği ve hayvanların katledilmediği tabiatın tüm güzelliklerini içimizde hissedeceğimiz sade, dertsiz, kaygısız bir hayatı yaşayabilir miyiz?.. KİMBİLİR.
Çocukların gözlerinin ışıldadığı, yatağa aç girmediği, okullarda şen şakrak eğitim aldıkları, maçları güle oynaya izledikleri, parklarda, bahçelerde yuvarlanarak neşelendiği, karınlarının tok, başlarının dik olduğu günleri yaşaya bilir miyiz.. KİMBİLİR?
Gelin hep birlikte bunları başarabilmek için gayret edelim. Olmaz demeyin. Oluverirse ne kadar güzel olur değil mi?… KİMBİLİR..