Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

YİNE BİR İSTİSMAR MESELESİ

Daha önceleri de yazmıştım ama ne yazık ki bu ve bu gibi konular her nedense bir türlü gündemden düşmüyor. Toplumun ve yasaların durumuna göre düşeceğe de hiç benzemiyor. Yaşadığımız son günlerde neredeyse TERÖR belasının önüne geçen çok acı bir konu var. İSTİSMAR.. Ve de özellikle çocukların istismar edilmesi. Bu konu öylesine bir kenara atılacak, “adam sen de!” denilecek bir konu değil. Ama işin erbabları “bir kereden bir şey olmaz” edasıyla konuyu sulandırmışlardır. Oysa geleceğimizin güvencesi olarak bildiğimiz ve üzerlerinde ziyadesiyle titiz davrandığımız hatta titrediğimiz çocuklarımızın istismar edilmesi gelecek adına kaygı verici bir durum yaratmak-tadır. İstismarın bir çok çeşidi ve şekilleri vardır. Ama en önemlisi ise cinsel istismar olarak nitelendirilir. Yıllarca onların arasında yaşamış, dertlerine, kaygılarına, tasalarına, sevinçlerine ortak olduğum bu değerli çocukların kaderleri bu olmamalı. Özellikle öğretmenlerine ne kadar bağlı olduklarını onları, ne kadar sevdiklerini ve hatta idol edindiklerini bilirim. En çok sevdikleri anne, baba ve diğer aile bireyleri arasına kattıkları öğretmenlerini, ilkokul öğretmenlerini kolay kolay unutmazlar. Onların güvendikleri dağ gibidir öğretmenleri ve o dağa da kar yağarsa ne yapsın bu zavallı çocuklar. Bu konuyu her açıdan ele alıp, önemli sayarak, tedbirler alınmalı ve başka örneklerin yaşanmaması için yapılacaklar planlanmalıdır. Yoksa sizden bizden diyerek, olayın kahramanlarını cezasız bırakmak, bir daha yapmaz deyip affetmek kolaycılıktır. Bu mesele için yasalarda, prosüdürlerde kalıcı bir şeylerin yapılması gereklidir. Yapılacak çalışmaların yeni nesillere güven getirmesi ve örnek teşkil etmesi önemlidir. Çocukların en iyi ortamlarda yetişmesi için de ilgili bakanlıklar, hükümet radikal önlemler almalıdır. Bu arada görevini doğru dürüst yapmayan her kim varsa hepsini kınıyor, hatta lanetliyorum. Bir istismar da ülkemizde yaşayan mülteciler tarafından yapılıyor. Ülkelerinde yaşadıkları terör, savaş ve diğer nedenlerle ülkelerini terk ederek bize sığınmış mülteciler. Buralarda yaşadıkça bizden çok buralı olmaya gayret edenler, zamanla mülteci olduklarını unutmaktadırlar. Ve amaçları bir gün ülkelerine dönüp, vatanlarında yeniden yaşamak değildir artık. Onlar terk ettikleri yurtlarına dönmeyi düşündüklerini anlatacak tavır ve davranış içinde değillerdir. Oysa bülbül bile altın kafeste vatanını sayıklamış, her fırsatta yurduna dönmeyi hayal etmiştir. Bizim mülteciler ise Allahtan sağlık, devletten aylık deyip yan gelip yatmayı seçmişler. Bir de son günlerde ortaya çıkan vatandaşlık meselesi vardır. “Eh artık biz de sizden olduk” dercesine yasaların verdiği haklardan yararlanarak VATANDAŞ olma yolundadırlar. Zaten olduğundan fazla haklara sahip olanlar daha da iyi şartlara yaşamaya devam edecekler. Doğrusunu söylemek gerekirse bu durumdan rahatsızım. Her ne kadar onların mağdur olmalarını istemesem de ve de özellikle vatansız kalmış insanlara içimden ne kadar acı duyduğumu söylesem de bu mültecilerin vatandaş yapılmalarına razı değilim. Bu insanların zaman içinde ülkelerine geri dönmelerini ve doğdukları topraklarda yaşamalarını arzu ederim. Burada yaşadıkları süreleri helal edip onları bir an önce yolcu etmeliyiz. Biz de bir atasözü vardır: “misafirin az kalanı makbuldür”. Bu durumdan yararlanmak isteyenler elbette vardır. Kimi oy hesabı yapara kimi başka hesaplar. Ama bizim ülkemiz insanına yapılacak kötülüklerden biridir, onları vatandaş yapmak. Evet iyilik çok iyidir, unutulmasın ki ülkemizde de bu iyilikleri fazlasıyla hak edecek milyonlarca insanın varlığını da unutmayalım. Her taş yerinde ağırdır diyerek, kendilerine kibarca yol gösterip, buyurun, ülkenize dönmenin zamanıdır. Ve de en önemlisi, insanların her ne olursa olsun, ülkelerindeki bir savaştan kaçmalarını aklıma sığdıramıyorum. Kim ki ülkesini savunmaktan imtina ederse ve onu kanı pahasına korumazsa ona “vatan haini” demezler mi?.. Üstelik gelen mültecilerin bazıları perişan, pejmürde görünse de bazıları da vallahi lüks içinde, süs köpeklerine varıncaya kadar gelmişler. Giyimleri, kuşamları, saatleri takıları vatanı terk etmiş gibi göstermiyor. Çalışmıyorlar, üretmiyorlar. Vergi yok, algı yok ve herkes gibi her imkandan yararlanıyorlar.. Ne alâ… Ne alâ.. Biraz da televizyonlara takılalım isterseniz. Bu ülkenin milli bir kanalı var. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, TRT. Kuruluşundan bu yana severek dinlediğimiz, izlediğimiz kanalımız. Son yılların en atak yapan kanalı. Ama ataklarını her zaman iktidardan yana yapan bir kanal haline gelmiş olması içimizi acıtan bir durum. Yayınlarını kılıfına uydurarak ve kadrosunu da iktidara yönelik insanlara açarak şişiren bir kurum. Onlarca kanalı var. Ve yaşaması için hem devletten hem bizden katkı alıyor. Yaktığımız her kilovat elektrikten yüzdelik alarak maddi sorun yaşamıyor. İşte bunun için diyorum ki hey TRT ve hey hükümet yetkilileri, sizlerden dileğim var. Birincisi saat 15.00'ten 19.00'a kadar yaptığınız meclis naklen yayınlarını ne olur toplantılar süresince devamlı yapın. Bir yığın kanal var. Bir tanesini de TBMM’ne ayırın. Toplantı üçte başlıyor, yoklama, açılış falan filan derken bakmışınız saat yediye gelmiş TBMM’den yayın sonlanıyor. Gece yarılarına hatta sabahlara kadar süren meclis çalışmalarını izlemekten mahrum kalıyoruz. Hadi buna bir çözüm bulun da sevgili vekillerimizi izleme olanağına kavuşalım. Bir de şans oyunları var ya işte onları da naklen yayınlayın. Burnuma yanık kokuları geliyor. Terörden söz etmedim ama son cümleyi ona ayırdım. Yüce Mevlam bizi TERÖR belasından kurtar...
Ekleme Tarihi: 13 Eylül 2024 - Cuma

YİNE BİR İSTİSMAR MESELESİ

Daha önceleri de yazmıştım ama ne yazık ki bu ve bu gibi konular her nedense bir türlü gündemden düşmüyor. Toplumun ve yasaların durumuna göre düşeceğe de hiç benzemiyor.
Yaşadığımız son günlerde neredeyse TERÖR belasının önüne geçen çok acı bir konu var. İSTİSMAR.. Ve de özellikle çocukların istismar edilmesi. Bu konu öylesine bir kenara atılacak, “adam sen de!” denilecek bir konu değil. Ama işin erbabları “bir kereden bir şey olmaz” edasıyla konuyu sulandırmışlardır. Oysa geleceğimizin güvencesi olarak bildiğimiz ve üzerlerinde ziyadesiyle titiz davrandığımız hatta titrediğimiz çocuklarımızın istismar edilmesi gelecek adına kaygı verici bir durum yaratmak-tadır.
İstismarın bir çok çeşidi ve şekilleri vardır. Ama en önemlisi ise cinsel istismar olarak nitelendirilir.
Yıllarca onların arasında yaşamış, dertlerine, kaygılarına, tasalarına, sevinçlerine ortak olduğum bu değerli çocukların kaderleri bu olmamalı. Özellikle öğretmenlerine ne kadar bağlı olduklarını onları, ne kadar sevdiklerini ve hatta idol edindiklerini bilirim. En çok sevdikleri anne, baba ve diğer aile bireyleri arasına kattıkları öğretmenlerini, ilkokul öğretmenlerini kolay kolay unutmazlar. Onların güvendikleri dağ gibidir öğretmenleri ve o dağa da kar yağarsa ne yapsın bu zavallı çocuklar.
Bu konuyu her açıdan ele alıp, önemli sayarak, tedbirler alınmalı ve başka örneklerin yaşanmaması için yapılacaklar planlanmalıdır. Yoksa sizden bizden diyerek, olayın kahramanlarını cezasız bırakmak, bir daha yapmaz deyip affetmek kolaycılıktır.
Bu mesele için yasalarda, prosüdürlerde kalıcı bir şeylerin yapılması gereklidir. Yapılacak çalışmaların yeni nesillere güven getirmesi ve örnek teşkil etmesi önemlidir. Çocukların en iyi ortamlarda yetişmesi için de ilgili bakanlıklar, hükümet radikal önlemler almalıdır. Bu arada görevini doğru dürüst yapmayan her kim varsa hepsini kınıyor, hatta lanetliyorum.
Bir istismar da ülkemizde yaşayan mülteciler tarafından yapılıyor. Ülkelerinde yaşadıkları terör, savaş ve diğer nedenlerle ülkelerini terk ederek bize sığınmış mülteciler. Buralarda yaşadıkça bizden çok buralı olmaya gayret edenler, zamanla mülteci olduklarını unutmaktadırlar. Ve amaçları bir gün ülkelerine dönüp, vatanlarında yeniden yaşamak değildir artık. Onlar terk ettikleri yurtlarına dönmeyi düşündüklerini anlatacak tavır ve davranış içinde değillerdir. Oysa bülbül bile altın kafeste vatanını sayıklamış, her fırsatta yurduna dönmeyi hayal etmiştir. Bizim mülteciler ise Allahtan sağlık, devletten aylık deyip yan gelip yatmayı seçmişler.
Bir de son günlerde ortaya çıkan vatandaşlık meselesi vardır. “Eh artık biz de sizden olduk” dercesine yasaların verdiği haklardan yararlanarak VATANDAŞ olma yolundadırlar. Zaten olduğundan fazla haklara sahip olanlar daha da iyi şartlara yaşamaya devam edecekler. Doğrusunu söylemek gerekirse bu durumdan rahatsızım. Her ne kadar onların mağdur olmalarını istemesem de ve de özellikle vatansız kalmış insanlara içimden ne kadar acı duyduğumu söylesem de bu mültecilerin vatandaş yapılmalarına razı değilim. Bu insanların zaman içinde ülkelerine geri dönmelerini ve doğdukları topraklarda yaşamalarını arzu ederim. Burada yaşadıkları süreleri helal edip onları bir an önce yolcu etmeliyiz. Biz de bir atasözü vardır: “misafirin az kalanı makbuldür”.
Bu durumdan yararlanmak isteyenler elbette vardır. Kimi oy hesabı yapara kimi başka hesaplar. Ama bizim ülkemiz insanına yapılacak kötülüklerden biridir, onları vatandaş yapmak. Evet iyilik çok iyidir, unutulmasın ki ülkemizde de bu iyilikleri fazlasıyla hak edecek milyonlarca insanın varlığını da unutmayalım. Her taş yerinde ağırdır diyerek, kendilerine kibarca yol gösterip, buyurun, ülkenize dönmenin zamanıdır.
Ve de en önemlisi, insanların her ne olursa olsun, ülkelerindeki bir savaştan kaçmalarını aklıma sığdıramıyorum. Kim ki ülkesini savunmaktan imtina ederse ve onu kanı pahasına korumazsa ona “vatan haini” demezler mi?.. Üstelik gelen mültecilerin bazıları perişan, pejmürde görünse de bazıları da vallahi lüks içinde, süs köpeklerine varıncaya kadar gelmişler. Giyimleri, kuşamları, saatleri takıları vatanı terk etmiş gibi göstermiyor. Çalışmıyorlar, üretmiyorlar. Vergi yok, algı yok ve herkes gibi her imkandan yararlanıyorlar.. Ne alâ… Ne alâ..
Biraz da televizyonlara takılalım isterseniz. Bu ülkenin milli bir kanalı var. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, TRT. Kuruluşundan bu yana severek dinlediğimiz, izlediğimiz kanalımız. Son yılların en atak yapan kanalı. Ama ataklarını her zaman iktidardan yana yapan bir kanal haline gelmiş olması içimizi acıtan bir durum. Yayınlarını kılıfına uydurarak ve kadrosunu da iktidara yönelik insanlara açarak şişiren bir kurum. Onlarca kanalı var. Ve yaşaması için hem devletten hem bizden katkı alıyor. Yaktığımız her kilovat elektrikten yüzdelik alarak maddi sorun yaşamıyor. İşte bunun için diyorum ki hey TRT ve hey hükümet yetkilileri, sizlerden dileğim var. Birincisi saat 15.00'ten 19.00'a kadar yaptığınız meclis naklen yayınlarını ne olur toplantılar süresince devamlı yapın. Bir yığın kanal var. Bir tanesini de TBMM’ne ayırın. Toplantı üçte başlıyor, yoklama, açılış falan filan derken bakmışınız saat yediye gelmiş TBMM’den yayın sonlanıyor. Gece yarılarına hatta sabahlara kadar süren meclis çalışmalarını izlemekten mahrum kalıyoruz. Hadi buna bir çözüm bulun da sevgili vekillerimizi izleme olanağına kavuşalım.
Bir de şans oyunları var ya işte onları da naklen yayınlayın. Burnuma yanık kokuları geliyor.
Terörden söz etmedim ama son cümleyi ona ayırdım. Yüce Mevlam bizi TERÖR belasından kurtar...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.