Ülkemizde geçen yıl meydana gelen 6 Şubat depreminden önce yaşanan en büyük depremlerden birisiydi Gülcüm Depremi.
17.08.1999... Söylediğim gibi bu tarih gerek ülkemiz ve gerekse benim için önemli günlerden biridir. Yaşadığımız büyük felaket, yani GÖLCÜK depremi. Tamı tamına 20 yıl geçti aradan. Kaybettiğimiz onca can geri gelmedi ama belki maddi hasarları bir nebze olsun çözebildik. Ne gariptir ki o günden bu güne hala ondan daha büyük deprem yaşanacağı dillerden düşmemekte ve çeşitli şekillerde yorumlanmaktadır. İnancım odur ki; geleceği bilmek pek olası değildir. Belki tahmin diyebiliriz ama o da çıkarsa ben bildim, çıkmazsa eh işte diye geçiştirile-bilecek bir durumdur.
Gölcük depremi ile birlikte evlerimize giren bir ünlü isim daha vardı. Ahmet Mete IŞIKKARA.
2013'te kaybettiğimiz bu insan bize “depremden korkma, kötü yapılardan kork” diye yıllar yılı telkinlerde bulundu. Ama herkes bildiğini okumaya devam etti. Hala birçok bina depreme dayanıklı hale getirilmedi ve hala İSTANBUL’un önemli bir bölümü RİSK altında.
İşin aslı elbette bu uyarı sadece İstanbul için değil, ülke genelinde deprem riski taşıyan birçok bölgemiz var. Bu uyarı hemen hemen hepsi içindir. Dikkate alınıyor mu?
Bir süre önce Hollandalı bir kahin çıktı ve şu günlerde DEPREM olacağı konusunda uyarılarda bulunuyor. Kimse onu yalanlamıyor ve ilginçtir tahminlerinde mi diyelim, bilgilerinde mi, birçoğu doğru çıkıyor. Takip ediyorsanız ülkemizin birçok yeri, yer yer sallantılara maruz kalıyor, adeta beşik gibi sallanıyor.
Ülkemiz yeraltı hareketleri bakımından oldukça riskli olup deprem kuşağında bulunmaktadır. Bunu değiştirmek gibi bir şansımız yok. Dünyada en riskli bölgelerden biri olan JAPONYA, artık deprem ile yaşamasını öğrenmiş ve aldığı olağan önlemlerle daha az kayıp vererek yaşamayı başarmıştır. Biz de rahmetli IŞIKARA’nın dediği gibi depremle yaşamasını öğrenecek ve bizler de alacağımız önlemlerle daha az kayıp vermenin yollarını bulacağız.
17 Ağustos deprem tarihimizde milat gibidir. Gece saat 03.02.. kırkbeş saniye süren 7.4 şiddetinde sallandık. O geceyi unutamıyorum. İlk sallantı ile uyanmıştım. Yer altından gelen uğultular kulağı sağır edecek şekildeydi. O gece evimizde, Gölcük’te yaşayan kayın biraderim vardı tesadüfen. Onları derin uykularından uyaramadık. İlerleyen saatlerde yine Gölcük’te yaşayan ve o sırada Uşak’ta bulunan ağabeyimde (rahmetle anıyorum) bize gelmişti. Sarsıntıyı atlattıktan sonra nerede olduğu ve kayıplar hakkında bilgiler aldıkça onların moralleri de sıfıra düştü.. Zira her ikisi de Gölcük te yaşıyordu. Evleri orada ve bir çok arkadaş dostu hala oradaydı. Telefonlar kilitlenmiş haberleşme kısıtlıydı. Gün ışımaya başlarken GÖLCÜK’e gitmeye karar verildi. Ama işte tam burada inanılmaz bir olay yaşadık..
Kayın biraderimin lisede okuyan kızının sınıf arkadaşını Gölcük’ten Uşak’a misafir olarak getirmişlerdi. Gölcük’teyken evlerde kalmasına izin vermeyen aile Uşak için izin vermiş ve kızımızı da alıp UŞAK’a gelmişlerdi. İşte o gece, o kızımızın annesi babası ve erkek kardeşi enkaz altında kalarak yaşama veda etmişlerdi. Üzüntümüz kat be kat artmıştı. Sonrasında ağabeyimi ve kayın biraderi Gölcük’e yolladık. İkisinin de evleri yıkılmıştı .Oradan bize kalan misafir kızımız oldu.
Zamanla ikisinin de evlerini Uşak’a getirdik. Bir süre sonra kayın birader kalıcı konu aldı, tekrar Gölcük’e yerleşti. Ağabeyim ise devletin verdiği yardım parasına ilave yaparak bir ev satın aldı. Uzun yıllar taksit ödedi. Borcu bitmesine rağmen banka evdeki ipoteği kaldırmamış. Geçenlerde fark edip işlemleri tamamlattılar.
O günleri anımsamak istemiyorum ama sormadan de edemeyeceğim. O zaman basına yansıyanlardan biliyorum. Olağandan fazla yardım gelmişti. Gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından. Bu yardımlar o gün için elbette yararlı yerlere harcanmış, konutlar yapılmıştır. İşte ağabeyime yapılan gibi maddi yardımlar yapılmıştır. Ve bu yardımlar bir şekilde geri döndü. Nakit alanlar ve konut alanlar yıllar içerisinde aldıklarını geri ödediler. Peki bu dönenler sonra ne oldu onu merak eder oldum?..
Neyse fazla karıştırmayalım. Biz yeniden depreme dönelim ve öncelikle insanları bilinçlendirelim. Sadece yasaklarla ve de sert önlemlerle bu işi başaramayız. Bilinçle eğitim verilirse ve hiç olmazsa bundan sonra yapılacak konutlar depreme dayanıklı yapılırsa geleceğimizde fazlaca maddi ve manevi hasarlara uğramadan bu sarsıntıları atlatabiliriz.
Bir de DASK denilen bir sigorta sistemi var. Bunu zorunlu deprem sigortası diye adlandırıyorlar. Aslında bu sigorta insanlar tarafından GÖNÜLLÜ olarak yaptırılabilmeli. İkaza, uyarıya gerek olmamalı. Cümlemizin bahtı açık gönlü ferah olsun. Sağlam yapılarla geleceğimizi aydınlıkta tutalım.
Bu yazımızı da DEPREM DEDE, IŞIKARA’nın sözüyle sonlandıralım satırlarımızı.
DEPREMDEN KORKMA.
KÖTÜ YAPILARDAN KORK...