Sabahları kalktığımda yaşadığımız ilçe Banaz, balkondan sereserpe önüme çıkar. Severek yaşadığımız ve “memleketim” dediğim duygularla güne başlarım. Sonra yavaş yavaş merkeze ilerledikçe bozuk yollardan sarsılarak, içimiz dışımıza çıkarak geçerim. Parke taşı döşeli yollarımız adeta büyük havuzlu tesislerde “suni oluşturulan dalga” gibi sarsar bizleri. “Olsun” der geçeriz.
Biraz ilerleyince ortalığı süpüren belediye işçileri gelir karşıma. Bazıları olanca gayretiyle ilçesi Banaz’ı tertemiz yapmak için gayretle sürer süpürgeyi. Bir kısmı da sabahtan itibaren, “off şu akşam olsa da bitse bu çile” dercesine gönülsüz, isteksiz, zoraki savurur süpürgeyi!.. Ben ikisine de karışmam. Çünkü o ikisi arasındaki gayretsizliği amiri değerlendirmelidir. Sonuçta bazıları “siyasi amaçlarla işe alınmış personel değil mi” der geçerim.
Siyasi amaçla!... İlginç bir söz değil mi?. Artık insanlar her durumda her ortamda kendi gemilerini yüzdürmek için iktidarın ya da birilerinin eteklerine yapışmıyor mu?..
Elbette öyle.
Ancak durum böyle olunca da resmi dairelere geçici statüsüyle ve bu yöntemlerle giren personel elini işe değirmeden geçinmenin yolunu artar. Hatta ilerleyen zamanlarda oturduğu yerde bacak bacak üstüne atarak sağa sola talimatlar bile saydıranları gördük.
Neyse, bu konuya girmek konuyu başka yerlere götüreceği gibi üzüm yemek isterken bağcıya dövmeye kadar gidecek. Onu kapatalım.
Bu arada memleketini sevmeyen, çöplerini, boş su şişelerini ortalığa atan, arabasının çapından bahşiş zarfı savurur gibi çöp atanlara, kaldırımlara tüküren, sigara izmariti dikkatsizce atan insanlara kızarım. Neden kardeşim, neden!. Yaşadığın yeri çöplüğe çevirmeye and mı içtin, üç adım ilerdeki çöp kovasını, konteynerini göremeyecek kadar kör müsün de çöpünü ortalığa atıyorsun. Her şeyi bir kenara bırak, “onca insan diğer insanların parasıyla bu yaptığın terbiyesizliği pisliği temizlemek için çalışıyor. Bu görgüsüzlüğün nedir?” diye söylenirim.
İşyerine gelirim aynı terane!.. Kaldırımlarda akşam yenilen içilen maddelerin çöpleri öylece ortada bırakılmış, trafik keşmekeşi, gürültü, patırtı son gaz.
Sonrasında sorarım kendime. “Bu güzelim şirin ilçeyi yönetenler görmüyor mu bunları” diye. Hızımı alamaz karşıma çıkan ilk vatandaşa da sormadan edemem. O da; “kardeşim hepsi arabalarıyla geliyor, arabalarıyla gidiyor. Aracından inip de şu yolların durumunu, işgal edilen kaldırımları, düzensizliği, tertipsizliği görmüyorlar ki. Belki de görmemek için şöyle ayda yılda bir sokakları caddeleri gezmiyorlar” diye cevap verir.
Önce hoşuma giden bir sözü hatırlarım. “Tarlan varsa içinde ol, teknen varsa kıçında ol, işin varsa başında ol”... Yani yaptığın işte sahip olduklarına, sorumlu olduklarına sarılacaksın kıymetini bileceksin ki onu koruyacak ve değerini artıracaksın.
Garibime gider bu durum. Sonra da Atamızın güzel bir sözü aklıma gelir, “vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır” yankılanır kulaklarımda. Ben şahsen onların da bu vatanı, memleketi en az bizler kadar çok sevdiklerini düşünüyorum.
Eeeee, O ZAMAN?...