Bir arkadaşın sosyal medyada paylaştığı bir tabela ve konu ilgimi çekti. Tabelada; "Dini Bölge Mantıkla Girmek Tehlikeli ve Yasaktır".
İlk gördüğümde çok yanlış olarak yorumladım. Yani hangi din olduğunu belirtilmemesine rağmen yanlış geldi bana. Diğer dinleri pek bilemem ama İslam dini için yanlış bir tespit. Zira direk Kur'an tesfirini okuduğunuzda “mantık dışı” bir şey görülmemektedir.
Hani hep deriz ya da avunuruz ya; "Bizim kitabımız hiç değişime uğramamış" diye. Tamam, kutsal kitabımızın Türkçe'ye çevrilmesindeki bilinçli ya da bilinçsiz tercümeler haricinde özünden saptırılmağını düşünüyoruz. Ancak günümüzde dini koruyup, kollayanların, insanlara tanıtma görevi olanların söyledikleriyle yaptıklarının çok farklı olduğuna birebir şahit oluyoruz.
Şöyle ki örneği aktaracak olursak; diyanetin başındaki şahısın Arapça bilmediği iddia ediliyor. İkincisi adam, devlet bankalarından alınan kredilerin faizleri haram değil, özel bankalardan kullanılanların haram olduğunu söyler.
Öte yandan Peygamber efendimizin tutumluluğundan, fakirliğinden, ekmeği yemeğin suyuna banarak karnını doyurduğundan bahseder ancak lüks ve şatafat içinde yaşamaktan hiç çekinmez, utanmaz.
Kendisine verilen yerli araç Togg'u bile beğenmeyip aşırı lüks meşhur A..di yabancı marka araç istemekten geri kalmaz.
Zatıalleri Diyanetin bütçesi her yıl artırıldıkça yetiremez, bitirdikçe yenisini ister. İsraf haram mıydı, neydi?
Ülkede toplumun huzurunu kaçıran, "12 yaşındaki kız çocuğu evlendirilebilir" diyen kimdi, onu da pek hatırlayamadım.
Bir din adamının elinde kılıçla minbere çıkıpta poz vermesine ne demeli? Hani bizim dinimiz barış dini, hoşgörü diniydi yaaa!.. Ona bu hareketi yaptıran, yaptırtan kişiler ve gerekçeleri neydi acaba?...
Bir din adamı siyaset üstü bir kişiliğe sahip olmalıdır. Hele hele din ile devlet işlerinin ayrı tutulması amacıyla kurulan bir kurumun başındaki insan siyasetle din işlerini asla birbirine karıştırmamalıdır. Ama öyle oluyor mu?..
Bir de yerel anlamda eleştirilecek konular çıkıyor ortaya. Biz bunları yazmadıkça yereldeki sevgili hocalarımız bunları yapmaya hatta artırarak yapmaya devam ediyorlar.
Hiç kimsenin tasvip etmediği 15 Temmuz yaşandı bu ülkede. Çoğuna göre bir senaryoydu, bazıları da ciddiye alıp canından oldu. 15 Temmuz gecesi yaşananları bir kenara bırakacak olursak, bir kaç ay sonra; "15 Temmuz gecesi en son sesle hoparlörleri patlatana kadar sela okuduk". Çok iyi yapmışsın, aferin. De o patlayan hoparlörün tamir parasını devlete mi ödettin yoksa cebinden mi ödedin mi? Çünkü devletin malına bilerek zarar veren, devletin parasını israf ederek çarçur edenlerle ilgili değerlendirmeleri, günahları sanırım sizler daha iyi biliyorsunuzdur.
Son olarak müsade ederseniz içimde kalmasın da yazayım.
Geçenlerde Hamas lideriyle ilgili cuma namazında giyaben cenaze namazı kıldırıldı. Ben kılmadım. Silahlı saldırıya kurban giden Hamas lideri Haniye kimdir, nasıl bir insandır bilmem, tanımam. Diğer camilerde söylenmediği belirtiliyor ancak bizim gittiğimiz camide "Cumhurbaşkanlığının EMRİYLE, Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla Haniye için cuma namazından sonra gıyabi cenaze namazı kılınacaktır” denildi. Cenaze namazı diğer camilerde "cumanın farz ve sünnetinden sonra" kıldırıldı. Lakin bizim camideki hoca efendi cumanın sünnetinin kılınması öncesinde cenaze namazını kıldırdı. Bilemiyorum arkasına baktı mı, cemaatin bir bölümü camiyi terk etti, çıktı gitti. Camide kılınacak cenaze namazına cemaatin çoğu katılır. Ancak namaz biter, caminin avlusunda saf tutulur ve namaz eda edilir. Şimdi sormak gerekmez mi, nedendir bu cemaati kaçırmadan, fırsatçılık yapar gibi herkese "ZORUNLU" olarak cenaze namazı kıldırmaya mecbur bırakmak. Nedendir bu işgüzarlık.
Mantıklı bir açıklama yapacak yetkili var mı? Dinimiz barış ve sevgi dini ise bunların yaptıkları nedir sizce?...