Eskilerde önemli bir deyim olan, “Müflis Bakkal” aklına geldikçe eski defterleri karıştırırmış misali ben de bu 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle şöyle bir geçmişe bakıp geride neler yaşamışım gözden geçirmiştim. 30 yıla varan meslek hayatımın 24 yılını köylerde çalışarak tamamladım. Sonra da birkaç yıl şehir merkezinde süremizi tamamlayıp emekli oluverdim. Doğrusunu dersem şehirde bir süre daha çalışmayı arzu etsem de yaşadığımız koşullar buna olanak tanımadı. Şimdiler de bu yarım kalan görev aşkımı eğer köy okulları açılırsa bir yıl ücret almadan gönüllülük esasıyla tamamlamak isterim.
Bu konudaki ilk talihsizlik öğretmen okulu çıkışımda başladı. Bitirme sınavları döneminde biyoloji dersi en çekindiğim dersti. Korkuma yenik düştüm. Sorulan 10 sorudan yedisini yapabildim ve sevinçle sınavdan çıktım.
Sonuçlar okununca 4 aldığımı gördüm ve yıkılmıştım.
İtirazımı incelerken görüldü ki yaptığım 7 sorudan 3'ü diğer sınıfların itirazı nedeniyle iptal olmuş ve ben ikmale kalmıştım. Dolayısıyla haziran mezunu olmayı başaramadım. Yani diğer arkadaşlara göre 3 ay kıdem kaybetmiştim. Şansızlık hala devam ediyordu.
İlk tayinim Uşak’a çıktı. Sevindim. Babama tayinim için girişimi yapıver dedim. O da arkadaşı rahmetli Lütfi GÜN’e söylemiş, tamam denmiş. Tayinler yapılıp liste asılınca ilk görev yerim olarak Eşme ilçesinin Araplar köyü çıkmıştı. Müfettişe durumu anlattım. O da benim adımı bilmediği için tayinin UŞAK olmadığını sanmış. Ve gittik görev yerine. Bir yıl sonunda yine tayin için uğraştık. Bu kez de stajyerliğim kalkmadığı için tayin yapılamadı. Bir yıl daha çalıştım. Hevesle geldim. Tam tayinim yapılıyordu ki askerlik görevim başladığı için yapılamadı. Israrcı olduk, araya yetkililer girdi. Ve benim rapor almam gerektiği söylendi. Koşarak devlet hastanesine gidip rapor aldım. Raporda “mutedil iklimde çalışması uygundur” yazıyordu. Dağarcığımda mutedil kelimesi yoktu.. Merakla bekledim ve tayinim Banaz’a yapılmıştı. Sonra öğrendim ki mutedil ılıman imiş, kendi kendime güldüm. Yahu dedim Eşme’nin iklimi Banaz’a göre daha mutedil. Ama tayinim olmuş ve Banaz Hatipler köyünde görevime başlamıştım. 7-8 yıl kadar orada çalıştım.
Sonra Çorum’a sürgün dönemi başladı. İlk sürgün sonrası Danıştay kararı ile geri döndüm. Ne çare ki idare bana burada çalışma şansı tanımayacaktı ve tekrar Çorum serüveni başladı. Atama kararnamesinde; “kadro fazlalığı” yazıyordu. Benim oradan ayrılmam ile hemen başka bir arkadaş yerime atanmıştı bile. Gerekçe ilginçti.. Uzun süre dönme şansı bulamadım. Ve istifa ederek bir süre gazetecilik görevimi yapmıştım.
Çalışma dönemlerinde köye gidip gelmek için Milli Eğitim’den izin alınıyordu. Ben de eş durumu nedeniyle belge koydum. Eşim Uşak’ta çalışıyor ben ise köyde. İlçe merkezinde ikamet ediyorduk. İzin talebinde bulunan herkesin isteği onaylanmış ama benim için not düşülmüştü. “Kişi UŞAK’tan gidip gelecekse izin verilecek” diye. Yani Banaz’dan köye izin vermemişlerdi..
3 yıllık ayrılık sonrası Uşak’ta yeniden görev aldım. Orada da bir süre çalıştım ve merkeze atamam yapıldı. Görev aldığım okulda 4. sınıfları okutmaya başladım. Bir de baktım ki sınıfın neredeyse yarısı okuma yazma bilemiyor. Müdüre koştum, durumu anlattım. O da bu öğrenciler “göçebe” dir. “Onları öylece mezun edip yollayacağız” dedi. Üzüldüm. Başka sınıflarda da aynı durum varmış. Hiç olmaya onları bir sınıfta toplayıp, en azından okumayı yazmayı öğretelim dedim.. İtibar görmedi. Ama bu kez şansım güldü ve tayinimin yanlış olduğu ve köye dönmemem gerektiği bildirilince uçarak gittim köye..
Sonraki yıl yeniden merkeze gelip emekliliğime kadar çalıştım. Son zamanlarımda bir partili gelip “seni öğretmen evine müdür yapalım” dedi. Olmaz dedim ama ısrarcı oldu. Ne yapalım, kabullendik. Eninde sonunda MÜDÜR olacaktık. Ama dönemin milli eğitim müdürü beni oyaladıkça oyaladı, oyaladıkça oyaladı ve olamadık. Müdür olmayı beklediğim dönemde sınıf almadım ve okulun JOKER öğretmeni olmuştum. Okula gelip oturup oturup giderim diye düşünmekteydim. Ama öyle olmadı. 45 öğretmenden en az biri-ikisi izinli oluyor ve ben o arkadaşın sınıfına bakmak zorunda kalıyordum. Çift öğretim vardı. Hem sabah hem öğle sonu görev almaktaydım. Çareyi emekli olmakta buldum.
Sonuçta MÜDÜR mertebesine ulaşamadan bu güzel meslekten emekli olmuştum. Geriye baktığımda daha yapılacak işlerin olduğunun farkındaydım. Ama hayat böyleydi. Değiştirmiyordunuz.
Öğretmenler gününde benimde belleğimden bu kısa satırcıklar akıp geçiverdi.
EĞİTİM’e emek vermiş tüm öğretmenlerin gününü bir kez daha kutluyor ve BÜTÇEDEN en fazla payın EĞİTİM’e ayrılmasını arzuluyorum.
GERÇEKTEN DE EĞİTİM ŞART!..