Bu yaz aşırı sıcak geçiyor. Sıcaklarının vatandaşı kavurmaya devam ettiği şu günlerde zam furyası da hepimizin biraz daha fazla kavrulmamıza sebep oluyor. Gün geçmiyor ki bir malın fiyatı artmasın. Gün geçmiyor ki zam haberi olmasın.
Bir yandan haklı olarak esnaf, diğer yandan resmi kurumlar veryansın zam yapıyorlar. Ve tabidir ki bu zam sağanağı altında kalan emekliler ve çalışanlar da inlemeye sessiz sedasız devam ediyorlar. Kim haklı kim haksız bilemiyorum ama ben de haklıyım. Geçinmekte zorlanıyoruz. Yaşamakta zorlanıyoruz.
Hükümetin ekonomi çevreleri habire memura, emekliye artış sağlayacağını dile getiriyorlar. Ama kendilerine nasıl oluyorsa bir saatte devasa zamları hemen yapıveriyorlar. Asgari ücrete aylarca toplantı yapıp küçük oranlarda artış yapıyorlar. Bize yapacak zamlar için, yok tefe belli olsun, yok tüfe belli olsun, FALAN FİLAN.
Derken bizim artışlar mayıs ayında başlayan asılsız dedikodularla sıfıra düşüveriyor. Sağlanacak artış temmuzda gerçekleşecek olmasına rağmen mayıs-haziran ayları erime ayları olarak aklımızda kalıyor.
Nereden uydururlar bilmem bazı tv kanalları ve bazı haber kaynakları artışları öyle havalara uçuruyorlar ki bizler de neredeyse takkeleri göğe fırlatacak gibi oluveriyoruz.
Kiralar almış başını gitmiş, 3'e 5'e bakan yok. Tavan yaptıkça yapıyor. Yetkililer çözüm için çalışıyorlar. Ne yapabilecekler bilmiyorum. En fazla diyecekleri şu olur: “Gereksiz artış yapanları şikayet edin”. Yahu kiracı ev sahibini şikayet edince o kişiyi evde durdurur mu artık. Kira artışlarına nispet daire fiyatları da afâki.. Geçen yıl 800'e satılan bir daire için bu gün iki trilyon isteniyor. Satılıyor mu derseniz evet.. satılıyor. Büyüklerimizin dediği gibi “hem para yok diye carvalıyorsunuz ve hem de bu fiyatlara daire alıyorsunuz”. Azizim millete para yok dense de olanda öyle paralar var ki akılınız durur.
Tabi insanın cebindeki parada asla gözümüz yok. Olsun tabi. Olanın zararı olmaz derler. Sıcak ile zenginlikten zarar gelmez dedikleri gibi...
Benzine, mazota, gaza zam geldikçe ulaşıma da haliyle eklemeler yapılıyor. Dün 10 liralık bir ulaşım şimdi 25'e kadar çıkıyor. Akaryakıta gelen bu aşırı fiyat artışlarından sonra artık yollarda araç sayısı azalır diye bakıyoruz. Ne çare bir gram azalma yok. Hatta tek başına gece yarılarında egsozlarını bağırtarak hava atanlar bile gezmelerine devam ediyor. Özel araçların tek kişiyle seyahatleri de devam ediyor. Biraz ütopik olacak ama otobüsler dolmadan özel araçlar yanına üç kişi almadan yola çıkmamalılar diyorum. Geçen hafta trenlerle ilgili yazım ile bu işi milletçe toplu ulaşım araçlarına yıkmalı, demir ağları çoğaltmalı, trenleri daha aktif hale getirmelidir. Gerçi otobüs biletleri niye bu kadar artıyor dediğimiz de paralı yollar ve köprülere ödenen paraları arttığından söz ediliyor.
E şehir içi ulaşımlarda da artışın nedenleri 65 yaşa bağlanıyor bir nebze. Yıllarını ülkesine adamış ve 65 yaşını bitirmiş delikanlılara “bedava ulaşım” kartı veriliyor ya hani. İşte onlar bu artışların nedeni olarak da gösteriliyor. Toplu ulaşımlarda gördüğüm bu delikanlılar bre gidi BEDAVA diye sabahtan akşama oradan oraya gezmeyi de ihmal etmiyorlar. Yanlış anlaşılmasın ama bu değerli insanlar için farklı bir uygulama yapılması daha akılcı olabilir. Hiç olmaya ücretin dörtte biri bu delikanlılarca ödensin denebilir. Veya yoğunluğun çok olduğu saatlerde seyahat etmemeleri salık verilebilir veya bu işin uzmanlarınca iyi bir yöntem bulunup uygulanabilir.
Çarşıda pazarda dolaştıkça el yakan fiyatları gördükçe ve AVM’lerin tıklım tıklım olduğunu izledikçe aklıma neler geliyor neler. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Ama gerçeklerde var. Pazarda ıskartaya çıkmış sebzeleri alanlarında çoğunlukta olduğunu görmekteyiz. En ucuz aracın 500 bin olduğu bu dönemde pırasa gibi sıfır araba satıldığını da görmekteyiz. Bir simitin dört lira, çayın beş lira olduğunu da biliyoruz. Nereye varacağız.. İşte onu bilemiyoruz.
İnsanlarda bir alışveriş çılgınlığı var. İnsanlarda bir dışarıdan yemek yeme özentisi var. Ellerinde telefon on beş dakika sonra yemek hazır. Para var ya nasıl olsa.. Pandemi döneminde hit olan bu telefonla alışveriş çılgınlığı caddelerdeki motor seslerinden de açıklıkla anlaşılabilmektedir. Yanınızdan son sürat geçen motorlar birbiriyle yarış halinde ve trafiği hiçe sayarak zamanında teslimat yapabilmenin peşindeler. Artık iğneden ipliğe her şey telefonunuzun bir tık ötesinde. Gecesi gündüzü bile yok artık.
Vatandaş ne kadar çile çekse de ne kadar acılara gark olsa da yinede keyfinden asla ödün vermiyor. Şimdiki gençliğin aklına asla KITLIK diye bir kavram gelmiyor. Bilmiyor yaşamamış. Oysa yukarıda sözünü ettiğim 65'lik delikanlılar bir nebze olsun bu kıtlığı yaşadılar, yaşamadılarsa bile büyüklerinin ağzından KITLIK hikayelerini dinlediler. Biz ne dersek diyelim onlara dua ederiz ki asla kıtlık görmesinler bolluk bereket hep onlarla olsun.
Konular güncel de çözümler bir daha ki seneye. Mi acaba?...