Bugün, otuz günlük geçen bir oruç sürecinin ardından bayram arefesi yaşıyoruz. Arefe demek bayram demekti çocukluğumuzda. Sevinç demekti. Güzeldi, neşeliydi.
En çok da alınan bayramlık kıyafetler sevindirirdi bizleri. Artık bugün için bizim neslin böyle bir sevinç yaşayacağını sanmıyorum. Ancak çocuklarıyla, torunlarıyla bir araya gelmenin mutluluğudur yaşayabildikleri. Oysa öyle miydi çocukluk dönemimiz.
Parada, piyasada olduğu gibi zamanın, sevincin ve mutluluğun da değer kaybını yaşıyoruz. Zira o günlerde aldığımız 50 kuruşluk bozukluk bayram harçlığının bugünkü değerinin beş katını çocuğunuza veya torununuza verseniz bile sevinmiyor artık, hiç sevinmiyor.
Mutluluk kavramı değişmiş. Sanki çekmiş gitmiş sevinçler. Yerine bencil, mutsuz, yalnızlığa mahkûm olmuş bir nesil yerleşmiş günümüze. Samimiyet ve güzellikleri o günlerde yaşamışız biz.
Bir arefe günü alınan ayakkabıyı sevinçten adeta koynumuza sokarcasına başucumuza koyarak uyumak bizlere mahsus bir mutlulukmuş.
Başka enteresan bir ayrıntı daha var. O da alınan pantolon, gömlek veya ceketi fazla önemsemeyip sadece ayakkabıya çok sevinmemiz. O da herhalde düşmanın üste başa değil de "ayağa bakmasından" olduğundan değildir sanırım.
Bunların altında yatan başka gerçekler olmalı. Her ne kadar zaman geçse, ömürler tükense de daha sıkı, daha bağlı bir aile olmakta o zamanlarda varmış diye biliyorum. Şimdi kaçımız ana babamızı mezarda değil de evinde ziyaret edebiliyoruz ki! Sağlam aile kavramının en büyük özelliği ana babanın içinde olduğu huzurlu bir evdir. Günümüz gerçekten farklı...
O yıllarda bayram demek mutluluktu, gezip tozup oynamaktı bizler için. Hiç tanımadığımız birinin elini öptüğümüzde aldığımız 50 kuruştu bayram. Bayram; 3 gün şekere, baklavaya, 4 gün ete doymaktı. Artık hiç biri yok. Çünkü ana-baba yok! Bayram vesilesiyle kaç kişi çocuklarıyla beraber yaşadığı yerlerden baba ocağına el öpmeye, hasret gidermeye geliyor ki! Evlatlar istese, torunlar istemiyor nihayetinde. "Ya baba, ne işimiz var şimdi orda. 4 gün boyunca kargaşa, gürültü, patırtı çekeceğimize gidelim işte bir otele" demek moda oldu. Bayram artık bayram değil "tatil yapmak" olarak güncellendi. Ana-babanın mutluluğunun evlatlarıyla bir araya gelmenin kıymeti silindi gitti.
Güzel günlerdi o günler ama gitti artık. Eski şarkıların da dediği gibi, "gelmez o günler, dönmez o günler, mazide kaldı hep!"...
Gelin siz o moda olan samimiyetsiz, soğuk, bencil alışkanlıkların kurbanı olmayın. Varsa ki ana babanız, kardeşleriniz çok şanslısınız, herşeyden önce anne babanızın, büyüklerinizin evlerine koşun. Onlar göçüp gittilerse sizden büyükleri ziyaret edin. Kardeş olarak bir araya gelin. Onları sevin, öpüp koklayın, sevindirin. Belki de bu; onları gördüğünüz, konuştuğunuz, mutlu ettiğiniz son bayram olabilir. Belki de onları yarın arayıpta bulamayacaksınız.
İyi bayramlar...