Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;
Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.
Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin...
Yâ Râb, daha bir nefha-i te’yîd insin!
4 Ramazan 1328/26 Ağustos 1326 (8 Eylül 1910) Mehmet Akif Ersoy)Ramazan Felsefesi: Adem Seleş hocanın Konya Çizgi kitabevinde ortaya çıkardığı pratiğin; teoriye dönüştüğü bir yaşam felsefesi…
İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliği, insanın yaşamını ve davranışlarını devam ettirirken düşünme vasfını kullanıyor olmasıdır. Farklı türlüsünü düşünmek pek mümkün görünmüyor. Çünkü insanı diğer varlıklara göre farklı kılanların en önemlisi bu niteliğidir. Düşünmenin sistematik hale gelmesine felsefe diyoruz. Bütün bilgilerimizin üzerine kurmakla beraber hepsinden daha çok genelliğe sahiptir. Her ilmin kendi konusu alanında ayrı ayrı sonuçlara vardığını biliyoruz. Bu nedenle de ramazan ve düşünce arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Hayata dair oluşan olgu sonuçlarını felsefe birleştirici konumdadır. İnsanın evren hakkında üç türlü bilgiye sahip olabilir. Düzensiz bilgi, bilim ve felsefe. Duyularımızı kullanmakla düzensiz bilgiler elde edilir. Yöntem kullanarak ise bilim oluşmaktadır. Her çeşit bilgilerin genel birleşimi ise felsefi bilgiyi ortaya koyar. Bu nedenle her alanda olduğu gibi İslam içinde felsefi bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Esasında İslam düşünmeye insanların fark edemediğinden çok daha fazla önem vermektedir. Birçok ayette Allah düşünmez misiniz? Akletmez misiniz? diyerek insanların düşünmesine kapı aralamaktadır. Çünkü İslam’a göre insanın taklidi imandan tahkiki imana geçişi önem arz etmektedir. Ailesinden ve toplumundan öğrendiği bilgilerle iman etmek; aklı başında olan bir Müslüman için Allah katında kabul edilemeyecek bir durumdur. Ne zaman çok okuma dinden çıkarsın nidaları; daha çok okuyup idrak etmeliyiz anlayışına dönerse ancak gerçek manada imanın güzelliğini fark etmiş olacağız.
Türk İslam düşünürü Nurettin Topçu’nun dediği gibi: “Modern antropoloji insanı, iki ayaklı, dik yürüyüşlü düşünen varlık” diye tarif ediyor. Bu taraf onun hem yerde sürünen sefaletini, hem etrafına saldıran iştihalarını, hem de Allah’a uzanan azametini ifade etmektedir. Her şeyden evvel insan, sefil bir varlıktır. Zira bir maddenin kalıbına bürünmüş olan nefsin esiridir. İnsanın ilk hareketleri, nefsinin kımıldanışlarıdır. Ve eğer insan ömrü boyunca nefsine söz vererek onun kumandasında yaşamak isterse hayvani bir hayatın mahkûmu olur (Topçu, İslam ve İnsan Mevlana ve Tasavvuf, 2017, Sayfa 17). Bu hayat bağları veya engellerin önemi neden ibarettir ve bunlar karşısında hangi tutum bize özgürlüğümüzü bağışlayacaktır? Modern bilginin insana sunduğu bilgiler bugün Allah ile insan arasındaki bağı engellemektedir. İnsanın iradesi, kendi özgürlüğünü kazanmadan önce, onu kazanabilmesi için esir olduğunun farkına varması gerekmektedir. Çünkü insanı bu alemde görünür kılan temel şey insanın Allah ile kurduğu bağdır. İşte ramazan ayı bu modern dünyaya rağmen Allah ile insan arasındaki bağı yeniden düşünmemize kapı aralamaktadır.
Özgürlük insanla Allah’ın birleşimidir. Ramazan ile birlikte insanın hareketi kendi gayretiyle Allah’a gerçek manada kul olmaya gayret edecektir. İnsan özgürlüğün ne demek olduğunu tanıyarak gerçek manada özgür olmaya ulaştıracak bir süreçtir. Ramazan felsefesiyle birlikte oruca dair oluşan genel bilgilerin açıklanması ve orucun derinlikli manalarına inmek amaçlanmaktadır. Felsefi sistemlerin meydana getirilmesinde içinde bulunulan toplumunda rolü bulunmaktadır. Ramazan felsefesi de İslam’ın yaşandığı toplumdaki dini literatür ve geleneklerle meydana gelen kültürden faydalanmaktadır. Çünkü bir toplum içinde yaşanan kültür o toplumun da felsefesinin şartlarını oluşturmaktadır. Birçok dağınık kollardan gelerek aynı nehrin yatağına dökülen sular gibi, ramazan ve orucu bakışını ve hatta insana yaptığı etkiyi görmekteyiz.?
Ramazan ve orucun farklı özelliklerinin hepsi felsefi sistemin içinde birlik ve bir bütün halinde ortaya çıkar. Esasında ramazan felsefesiyle birlikte toplumun ruh ve zihniyetini, orucun insan hayatına verdiği güzellik ve ahlak ülküsünü ortaya koymaktadır. Ramazan felsefesinin toplumlara göre gelişmesindeki farklılıklar, her toplumun kendine öz bir anlayış geliştirdiğini göstermektedir. Çünkü felsefi anlayış hayatı yakından takip ettiği gibi hayatın açıklaması konumundandır. Milletlerin karakterleri, felsefi düşünüşlerinde görülmektedir. Oruç hakkında dini düşünce ile âlimlerin ortaya koyduğu geniş ilmi bilgiler vardır. Bunların birçoğunu bir araya getirip karşılaştırarak veya birbirleriyle tamamlayarak orucun evrendeki yeri, insan hayatındaki değeri ve kâmil insan olma yolunda elde edilecek görüşlere ramazan felsefesi diyebiliriz. Bilgilerin her sahasında felsefi düşünüşler ortaya konabilir. İlimlerin deneylerle ve ayrı ayrı varlıklar serisi hakkında bilgiler elde etmektedir. Felsefe ise akıl yoluyla bilgileri birleştirerek bütün bilgilerinkinden genel sonuçlara doğru götürür. Oruç aynı zamanda Kur’an ayı olarak da tanımlanmaktadır. İnsanların gözlerindeki körlük (Hac,22/46), kulağındaki ağırlık (En’am 6/25), ve gönüllerindeki katılık (Bakara2/74) yok oldukça Kur’an bizlere hitap edecektir. Kur’an okudukça kendimizi okuyarak (aynı zamanda mealini de okumalıyız), dinledikçe kendimizi bulacağız. Oruç ayı ibadetleriyle iç dünyamızın kir ve yüklerinden temizlenme imkânı bulacağız. Böylece insanın kalp gözünü açarak gönül yolculuğuna ilerlemesini hedeflemektedir. Aslında Kur’an’ın göbek altında tutulması, tozlu raflarda ve yukarıda askıda olmasından daha önemli olan bir yanın olduğunu görmemizi sağlamaktadır. Okudukça derinleşeceğiz, derinleştikçe de insan olma vasfına daha çok yakınlaşacağımızı söylemek mümkündür. Tasavvuf açısından bakıldığında oruç tutmanın amacı Allah’a yakın olma amacı taşımaktadır. Güzel ahlak edinebilme hedefine ulaşmadaki bir eşiktir. Çünkü Allah’a yakın olanın huyu güzel olanın Allah’a da yakın olduğunu söylemek mümkündür. Bunları neye dayanarak yazıyorum, tavsiyem şudur, açın kur'an-ı okuyun. Bu sene de sadece arapçasıyla birlikte, Türkçesinden de hatim indirin. Zor değil çünkü insana sevdiği şeylerle meşgul olmak her zaman huzur getirir. İslam şairlerinden Sezai Karakoç’un oruç tanımına bakacak olursak: “Oruç, hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak geldi. Mademki geldi, onu iyi tanımak gerek. Oruç, boş bir çerçeve olarak veya bir mevsim gibi sadece tabiatın bir parçası olarak gelmedi. Tarihin bir parçası olarak geldi. Dolu geldi. Kendindekini boşaltacak. Giderken de dolu gidecek. Dolu gitmeli. Her yılın orucu, büyük “oruç kitabı”na, sabırla ve meleklerin üslubuyla işlenmiş bir sayfa, bir yaprak gibi eklenir.” Ne mutlu bu ayda oruçla hemhal olup, hakikati idrak edebilme çabasına girenlere… Aslında bizler inançla henüz hakiki manada imanın güzelliğini farkedemiyoruz. Ramazan ile birlikte insan imanın tam sahasına girme imkanı bulmaktadır. İnsana toplumsal uysallıktan kurtulabilmenin birçok yolunu göstermektedir. İnsanın kendi özüne dönerek gerçekten kendisinin ne olduğunu tanıma imkanı bulmaktadır. Böylece kendi kendimizi tanıma çabasına devam ederek bir yaşam sürmesi gerektiğinin farkına varacaktır. Ramazan ayı aç kalmanın yanı sıra İslami açıdan da birçok düsturu içinde barındırmaktadır. Bin aydan daha hayırlı bir ay olarak tanımlandırılması da bu sebepledir. Bu farkındalığın oluşabilmesi ise insanın ancak düşünüp idrak etmesiyle mümkün olur. Bu nedenle de her alanda olduğu gibi sistemli bir düşünme biçimi olan felsefeye ihtiyaç duyulmaktadır. İslam ne softaların anladığı gibi insanı dışlayan bir durum olmadığı gibi hakikati idrak edenin derinliğe doğru yol aldığı bir anlayıştır.
İslam ile birlikte insan bütünüyle prangalarından sıyrılarak gerçek özgürlüğün tadını en derin şekilde hissetmektedir. İslam Düşüncesinde oruç deyince birçok anlama karşılık gelmektedir. vakitleri Kur'an’da belirtilen süre içerisinde aç kalmakla beraber; bütün kötü hallerden sakınmak, kendini tutmak. Gurur, benlik, kibir, haset gibi hallerden sakınmak, zerre kadar da olsa zarar vermekten sakınmak gibi birçok niteliği özünde barındırmaktadır. Yani işin aslı, yalan da savma zarar verir, kibir de zarar verir, dedikodu da zarar verir.
Orucu yaşarsak ramazan, huzur bereket getirir, sadece aç kalmakla şeytan zincire vurulmaz. Oruç hayat bulursa olur. Orucun hayat bulabilmesi ise aç kalmanın yanı sıra içinde barındırdığı derin anlamları idrak etmekle mümkün görünmektedir. Aslında ahlâklı olmanın önemini anlatmaktan, ahlâklı bir hayat safhasına geçebilmenin kolaylığını sağlamaktadır. İnsan bir ayda elde ettiği kazanımlarını onbir aya yayarak bir sene geçirmeyi amaçlamalıdır.
Mehmet Fatih TEKİN
Felsefe Grubu Öğretmeni,
Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı
Sosyolog, Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı