Her ne kadar zorlukları olsa bile gazetecilik güzel meslek. Diğer tüm meslek guruplarında olduğu gibi artıları var eksileri var. Ama en önemlisi de yoğun mücadele mecburiyeti var. Mesai kavramı olmayan gecesi gündüzü bulunmayan, bayramı tatili sayılmayan bir meslektir gazetecilik. En çok eleştirilen ve bazıları tarafından kabullenilemeyen, bazılarınca da kullanılabilecek sanılan mesleklerdendir. Gazetecilik herkestir. Herkesin bir işi vardır ama bu meslekte herkesin işini bilmek vardır. Atlarsan üzülürsün, atlatılırsan kırılırsın. Sana her yer çarşı pazar ama birilerine dokunursan kuyunu kazar..
Gazeteciler, Dünya Gazeteciler derken iş 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Günü”ne dayandı. Bu günde hatırlanmak çok hoş. Hiç olmaya varlığını hisseden birilerinin olduğundan haberdarsın. Bu günde değerli kurum ve kuruluşlardan nazik davetler alıyoruz.
Haliyle de davetlere iştirak ediyoruz. Her ne kadar bu kurumlar, kendi çalışmalarını öne alıp, geçmişte yaptıklarını enine boyuna anlatsalar da cümlenin bir yerinde bizim “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”müzü kutlamayı ihmal etmiyorlar. Çağıranlara da çağırmayanlara da teşekkürler diyoruz. Eh biz de senede bir bile olsa bu kutlamaları hiç yoktan iyidir deyip kabulleniyoruz. Zaten yıl içinde kutlanan günler ve haftalar “senede bir gün” misali kutlanmıyor mu?
Daha fazla önem verdiğimiz günler var elbette. Anneler gününde bağrımıza bastığımız analarımız, babalar gününde elin öptüğümüz babamız, kadınlar gününde baş tacı ettiğimiz kadınlarımız sonrasında unutulanlar arasına katılmıyorlar mı? Ne yapalım, bu da böyle olsun diyoruz..
Rahmetli babam Yusuf SARIOĞLU, ilçemizin en önemli ve tek gazetecisi idi.. YEŞİL BANAZ adıyla 1957 yıllarında çıkarmaya başladığı bu gazeteyi yayınlamaya devam ediyoruz. Banaz POSTASI olarak yayın hayatına başlayan bir gazetemiz daha vardı. Rahmetli İzzet BAYRAM tarafından çıkarılmış ama yayın hayatını sürdüremeyerek sonlanmıştı. Sonraki yıllarda M. Ali TEKE tarafından Banaz HASRET Gazetesi çıkarıldı. O da periyodik aralıklarla yayın hayatına devam etmektedir. Bunlar dışında yine Banaz Postası adıyla yeni bir gazete daha yayınlanmaya başladı. Kısa süre önce de yayınları durduruldu.
Yıllar önce ben gazetecilik işine YEŞİL BANAZ gazetemizin bünyesinde başladım ve hala da sürdürmekteyim. Yeşil BANAZ haftalık bir gazete olarak çıkmaktaydı. Zaman zaman AFYON’da zaman zaman da UŞAK’ta basıldı. Ama baktık olmuyor, 1972 yılında Banaz’da ilk matbaayı kurarak kendimiz basmaya başladık. İlk ustamız Vecihi GÜNGÖR’dü. (Rahmetle yad ediyorum). Bana kısa sürede işi öğretti. Sevmiştim, okula gidip geldikten sonra gece yarılarına kadar verilen işleri yapar, gazeteyi baskıya hazırlardım. Ve ilk iptidai makinemizle gazeteyi basar, okurlara sunulacak hale getirirdim. Güzel günlerdi.
Basılacak olan o haftanın gazetesine haber bulmakta zorlanıyorum. Hazırladığım bütün yazıları yerleştirdiğim halde hala boşluklar oluşuyordu. Ustama “gazeteyi dolduramadım, ne yapayım” dediğimde.. “Oğlum babıcını koy..” derdi. Gülüşürdük… Elbette ayakkabı konmazdı ve bu deyim bende yıllar yılı yer etmişti. Düşündüm; gazeteyi sadece haberle doldurmak yetmezdi. Kendimden de bir şeyler katmalıyım dedim. Ve büyük gazetelere özenerek kendi gazetemiz de baş köşeyi kaptım. Topluma benim görüşlerimi yansıtsın diye adını “AYNA” koydum. Her hafta yazıyordum artık. Bazen benim köşe yazım bile fazla geliyordu. Bir yandan kendimi geliştiriyor, bir yandan da gazetenin okunulacak hale gelmesi için çabalıyordum.. Matbaaya “gazete basıldı mı?” diye soranlar çoğaldıkça yaptığım işin doğruluğuna inancım da güçleniyordu.
Her şey güzeldi ama birkaç ay süre sonra hevesim kursağımsa kaldı. O dönemim İlköğretim Müdürü (rahmetle anıyorum) Kazım ÜNAY beni makamına çağırttı.. Uzun uzun anlattı ve benim devlet memuru olduğumu, kendi adımla yazılar yazamayacağımı, üstelik hükümeti eleştiremeyeceğimi söyledi. Ne diyelim “şeriatın kestiği parmak acımaz” dedik. Akıl yordum ve aynı köşenin altına tıpkı geçmişte büyük yazarların yaptığı gibi başka bir isim yazarak yazmaya devam ettim. Dedemin adı ÖMER idi ve onu kullandım. Yazdım. Hiç soran olmadı kim bu Ömer diye.. Bendim.
Sonrasında da çeşitli nedenlerle ara verdim. Tam olarak aktif olmasam da ilişiğimi kesmedim. Ve kardeşim işin başındaydı artık. O da 1985 yılında askere gitti. Ben ise çok sevdiğim öğretmenlikten ayrılıp matbaanın dolayısıyla gazetenin başına geçtim. Burada üç yıl gibi bir süre, kardeşim askerden dönünceye kadar çalışmayı sürdürdüm. Sonrasında yine öğretmenliğe dönüp göreve devam ettim. Yıllar su gibi geçiyordu. Babam Yusuf SARIOĞLU’nun vefatı sonrasında sorumluluk alarak Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürütmeye başladım. Tabi köşe yazılarıma da.. Ayna’yı yenileyip “ERKİNCE” yaptım köşemi.. Yazıyorum. Akılıma ne düştüyse. Topluma fayda sağlayabilmek adına. Zorlukları olsa da, seviyorum yazmayı…
Evet, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Adında çalışan gazeteciler demiş ama çalışmayan gazeteci olur mu diye düşündüm. Aslında sadece “GAZETECİLER GÜNÜ” denseydi daha da şık olurdu. Gerçi 10 Ocak bir başarı hikayesi ve o nedenle konmuş ama, artık onlarda fazla bir şey kalmamış..
Günümüzde her ne olursa olsun BASIN MİLLETİN müşterek sesidir. BASIN DÖRDÜNCÜ GÜÇTÜR. Onun bağımsızlığı, ülkenin bağımsızlığı ile eşdeğerdir. ÖZGÜR basın ÖZGÜR ülke demektir.
Günümüz kutlayanlara ve BASIN’a saygı duyanlara selam olsun...
Biz 57 yıldır varız. Her güçlüğe göğüs gerdik. Şartlar zor olsa da elimizden geldiğince varlığımızı sürdüreceğiz.